Freiberg Hastalığı Nedir? Belirtileri, Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri

Freiberg hastalığı, ayak ön kısmında, genellikle ikinci tarak kemiğinin (metatars) baş bölümünü etkileyen bir tür kemik dokusu ölümüdür (avasküler nekroz). Bu rahatsızlık, kemiğin o bölgesine giden kan akışının kesintiye uğraması sonucu dokunun beslenememesi ve canlılığını yitirmesiyle karakterizedir. Yeterli kan desteğinden mahrum kalan kemik, zamanla zayıflar, yapısal bütünlüğünü kaybeder ve üzerinde bulunduğu eklem yüzeyinde çökme meydana gelir. Bu durum özellikle yürüme ve koşma gibi aktiviteler sırasında ortaya çıkan, ayak tabanında batıcı bir ağrıya ve hareket kısıtlılığına yol açan ilerleyici bir eklem problemidir.

Freiberg Hastalığı Neden Kaynaklanır?

Freiberg hastalığının ortaya çıkışı tek bir nedene bağlı değildir. Genellikle birkaç olumsuz faktörün bir araya gelerek oluşturduğu bir “kusursuz fırtına” gibidir. Her hastada bu faktörlerin ağırlığı farklı olabilir, ancak temelde yatan mekanizma, kemik başının kanlanmasının bir şekilde tehlikeye girmesidir. Bu durumu tetikleyebilecek ana unsurlar, bir yapbozun parçaları gibi birleşerek hastalığın tablosunu oluşturur.

Kan dolaşımındaki yetersizlik en temel problemdir. Vücudumuzdaki her canlı doku gibi kemiklerimizin de beslenmesi ve canlı kalması için sürekli kan akışına ihtiyacı vardır. Ayaktaki ikinci tarak kemiğinin baş kısmı, anatomik olarak kan damarları açısından biraz daha hassas ve zayıf bir bölgedir. Bu bölgeye kan taşıyan damarlar ince ve dış etkenlere karşı savunmasız olabilir. Tıpkı ince bir bahçe hortumunun kolayca bükülüp suyu kesmesi gibi, bu bölgedeki kan akışı da tekrarlayan baskılar veya yapısal farklılıklar nedeniyle kolayca kesintiye uğrayabilir. Kan akışı azaldığında veya durduğunda, kemik hücreleri oksijen ve besin alamaz ve yavaş yavaş ölmeye başlar. Hastalığın temelindeki yıkıcı süreç de işte bu şekilde başlar.

Tekrarlayan küçük darbeler, yani mikrotravmalar, bu süreci tetikleyen en önemli dış faktörlerden biridir. Bu tek bir büyük düşme veya burkulma gibi bir olay değildir. Aksine, zaman içinde biriken binlerce küçük ve sinsi darbenin kümülatif etkisidir. Özellikle bale, dans, jimnastik gibi parmak ucunda yükselmeyi gerektiren veya koşu gibi ayağın ön kısmına sürekli darbe etkisi yaratan sporlarla uğraşan genç sporcularda bu risk belirgin şekilde artar. Her adımda, her sıçrayışta ikinci tarak kemiğine binen yük, o hassas bölgede küçük stres kırıkları yaratarak kan damarlarına zarar verebilir ve kanlanmayı bozabilir.

Ayağın kendi yapısı, yani biyomekaniği de hastalığa zemin hazırlayan bir diğer önemli faktördür. Bazı insanlarda “Morton ayağı” olarak adlandırılan bir durum mevcuttur; bu ikinci ayak parmağının başparmaktan daha uzun olmasıdır. Bu anatomik yapı yürüme ve koşma sırasında vücut ağırlığının itme fazında normalden çok daha fazla yükün ikinci tarak kemiği üzerine binmesine neden olur. Bu kronik aşırı yük, kemiği sürekli bir stres altında bırakır. Bu duruma bir de modern yaşamın getirdiği yanlış ayakkabı seçimleri eklendiğinde risk katlanır. Özellikle sivri burunlu ve yüksek topuklu ayakkabılar, vücut ağırlığını doğal olmayan bir şekilde doğrudan o küçük tarak kemiklerinin üzerine yıkarak bölgedeki basıncı aşırı derecede artırır ve hastalığın gelişimine adeta davetiye çıkarır.

Son olarak diyabet veya lupus gibi vücudun genelini etkileyen sistemik hastalıklar da kan damarlarının sağlığını bozarak veya kemik metabolizmasını olumsuz etkileyerek riski artırabilir. Nadiren de olsa altta yatan bir romatizmal veya pıhtılaşma bozukluğu gibi durumlar da Freiberg hastalığını tetikleyebilir. Bu nedenle özellikle tipik olmayan vakalarda, sorunun sadece ayaktaki mekanik bir problemden ibaret olup olmadığını anlamak için daha geniş bir perspektiften bakmak gerekebilir.

Freiberg Hastalığı En Çok Kimlerde Görülür?

Freiberg hastalığının belirli bir ‘risk profili’ vardır ve bazı özellikler öne çıkar. Bu özellikler şunlardır:

  • Kadın cinsiyeti (erkeklere göre 3 ila 5 kat daha sık)
  • Ergenlik dönemi (özellikle 11-17 yaş arası)
  • İkinci tarak kemiği tutulumu (tüm vakaların yaklaşık %68’i)
  • Üçüncü tarak kemiği tutulumu (tüm vakaların yaklaşık %27’si)
  • Tek ayak tutulumu (vakaların %90’ında)
  • Çift ayak tutulumu (vakaların yaklaşık %10’unda)

Bu istatistikler bize genel bir tablo sunsa da önemli bir noktayı unutmamak gerekir. Hastalık en sık ergenlik çağındaki genç kızlarda görülse de bu sadece onlara özgü bir durum değildir. İleri yaşlarda, hatta hayatı boyunca hiç spor yapmamış 60’lı veya 70’li yaşlarındaki bir kadında da ilk kez teşhis edilebilir. Bu nedenle ayak önü ağrısı şikayetinde yaş ve cinsiyet ne olursa olsun Freiberg hastalığı akılda tutulması gereken bir olasılıktır.

Freiberg Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Hastalar genellikle benzer şikayetlerle başvururlar ve bu belirtiler hastalığın tanısında önemli ipuçları verir. En sık karşılaşılan belirtiler şunlardır:

  • Ayak önünde, etkilenen parmağın altında hissedilen ve sızlayıcı nitelikte olabilen ağrı
  • Yürüme, koşma gibi aktivitelerle veya parmak ucunda yükselme ile belirgin şekilde artan ağrı
  • Yalınayak veya ince tabanlı ayakkabılarla yürürken ağrının şiddetlenmesi
  • Ayakkabının içinde veya ayağın altında sürekli bir çakıl taşı veya bilye varmış hissi
  • Etkilenen eklem bölgesinde gözle görülür veya elle hissedilir şişlik
  • Parmakta, özellikle yukarı doğru bükülmede yaşanan sertlik ve hareket kısıtlılığı
  • Ağrıdan kaçınmak için farkında olmadan geliştirilen topallama
  • Artan basınç nedeniyle ağrılı bölgenin altında oluşan inatçı nasır

Bu belirtiler arasında en karakteristik olanı, şüphesiz “ayağın altında taş varmış” hissidir. Hastalar bunu “ayakkabımın içinde bir şey var sandım, çıkardım baktım ama hiçbir şey yoktu” şeklinde ifade ederler. Bu his, çöken ve düzensizleşen kemik başının, yürüme sırasında ayağın altındaki yumuşak dokulara ve sinirlere baskı yapmasından kaynaklanır. Ağrı genellikle sinsi başlar, başlangıçta sadece uzun ve yorucu günlerin sonunda hissedilirken zamanla daha sürekli ve rahatsız edici bir hal alır.

Freiberg Hastalığı Muayenesinde Neler Yapılır?

Doğru tanıya ulaşmanın yolu, hastanın anlattığı hikayeyi dinlemek ve ardından yapılacak dikkatli ve ayrıntılı bir fizik muayeneden geçer. Muayene, sadece ağrılı bölgeye dokunmaktan ibaret değildir; ayağın bir bütün olarak değerlendirildiği kapsamlı bir süreçtir. Bu muayene sırasında birkaç temel adıma odaklanılır.

Muayene bulguları genellikle aşağıdaki gibi değerlendirilir.

Gözlem (İnspeksiyon):

  • Lokalize şişlik
  • Hafif kızarıklık
  • Cilt altında nasırlaşma
  • İlerlemiş vakalarda çekiç parmak gibi deformiteler

Dokunma (Palpasyon):

  • Etkilenen tarak kemiği başı üzerinde noktasal hassasiyet
  • Eklem kapsülünde kalınlaşma hissi
  • Eklemde sıvı birikimi (efüzyon)

Hareket Değerlendirmesi:

  • Parmağın yukarı bükülmesinde (dorsifleksiyon) ağrı ve kısıtlılık
  • Hareket sırasında eklemden gelen sürtünme veya tıkırtı sesi (krepitasyon)
  • Parmağın aşağı bükülmesinde (plantarfleksiyon) genellikle daha az ağrı

Özel Stabilite Testleri:

  • Eklemde anormal bir gevşeklik olup olmadığını anlamak için yapılan manevralar
  • Plantar plate adı verilen önemli bir bağ yapısının sağlamlığının kontrolü

Bu muayene adımlarının her biri, ağrının kaynağının gerçekten Freiberg hastalığı olup olmadığını anlamaya ve sinir sıkışması (nöroma) gibi diğer ayak önü ağrısı nedenlerinden ayırt etmeye yardımcı olur. Örneğin ağrının tarak kemiği başında olması ve parmağı yukarı bükerken artması, Freiberg hastalığı lehine güçlü bulgulardır.

Freiberg Hastalığının Tanısı Nasıl Koyulur?

Hastanın şikayetleri ve fizik muayene bulguları Freiberg hastalığından şüphelenmek için yeterli olsa da tanıyı kesinleştirmek, hastalığın evresini belirlemek ve en uygun tedavi yolunu çizmek için görüntüleme yöntemlerine başvurmak şarttır. Her görüntüleme tekniği, yapbozun farklı bir parçasını tamamlayarak bize hastalığın tam resmini sunar.

  • Röntgen (Direkt Grafi): Röntgen, bu yolculuktaki ilk adımdır. Ayakta basarak çekilen filmler, kemiklerin yüke bindiğindeki durumunu gösterdiği için daha değerlidir. Ancak burada önemli bir nokta vardır; hastalığın ilk birkaç haftasında veya bazen birkaç ayında röntgen filmleri tamamen normal görünebilir. Bu durum hastalık olmadığı anlamına gelmez, sadece kemikteki değişikliklerin henüz röntgende görülecek kadar ilerlemediğini gösterir. Hastalık ilerledikçe, röntgende tipik bulgular ortaya çıkmaya başlar. Bunlar; tarak kemiği başının üst kısmında görülen bir düzleşme, zamanla bu düzleşmenin bir çökmeye dönüşmesi, kemik dokusunda yoğunluk artışı (skleroz), bazen kemikte küçük parçalanmalar ve ileri evrelerde eklem aralığında daralma ile kireçlenmedir.
  • Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG): MRG, Freiberg hastalığının erken tanısındaki altın standarttır. Röntgenin sessiz kaldığı en erken evrelerde bile hastalığı yakalayabilen bir “süper dedektif” gibidir. MRG, kemiğin iç yapısını çok detaylı gösterir ve kanlanmanın bozulmasıyla ortaya çıkan “kemik iliği ödemi”ni, yani kemik içindeki sıvı artışını net bir şekilde saptar. Bu hastalığın en erken belirtisidir. Ayrıca MRG, kemiğin ne kadarlık bir kısmının etkilendiğini, üzerindeki eklem kıkırdağının durumunu (sağlam mı, çatlak mı, incelmiş mi), eklem içindeki sıvı miktarını ve çevredeki bağ dokularının sağlığını da bize gösterir. Bu detaylı bilgiler özellikle cerrahi planlaması gerektiğinde paha biçilmezdir.
  • Bilgisayarlı Tomografi (BT): Tomografi, kemik yapısının üç boyutlu haritasını çıkaran çok detaylı bir görüntüleme yöntemidir. Özellikle kemikteki çökmenin ve deformitenin boyutlarını, olası serbest kemik parçalarının yerini ve büyüklüğünü milimetrik olarak değerlendirmek için kullanılır. Daha çok karmaşık vakalarda ve cerrahi öncesi, yapılacak ameliyatı en ince ayrıntısına kadar planlamak amacıyla başvurulan bir tekniktir.

Freiberg Hastalığının Evreleri Nelerdir ve Tedaviyi Nasıl Etkiler?

Freiberg hastalığı statik bir durum değildir; zamanla ilerleyen bir süreçtir. Bu ilerleyişi tanımlamak ve tedaviye yön vermek için en sık kullanılan “Smillie Sınıflaması”na göre hastalık beş evreye ayrılır. Tedavi planı, büyük ölçüde hastanın bulunduğu evreye göre şekillendiği için evreleme kritik öneme sahiptir.

  • Evre I: Bu hastalığın en erken ve en “sessiz” evresidir. Kemik kanlanması yeni bozulmaya başlamıştır ve genellikle kemik başında sadece kılcal bir çatlak bulunur. Röntgenler çoğunlukla normaldir ve hastalık sadece MRG ile saptanabilir. Bu evre, ameliyatsız tedavilere en iyi yanıtın alındığı, hatta bazen kemiğin kendi kendine iyileşebildiği en umut verici aşamadır.
  • Evre II: Bu evrede, kemiğin üst yüzeyinde hafif bir çökme veya düzleşme başlar. Artık hasar röntgende de görülebilir hale gelmiştir. Kemiğin alt kısmındaki kıkırdak hala sağlam bir “menteşe” görevi görür. Ameliyatsız tedavi hala birincil seçenektir ve başarı şansı oldukça yüksektir.
  • Evre III: Çökme daha da derinleşir ve kemiğin yanlarında küçük kemik çıkıntıları (kulakçıklar) oluşmaya başlar. Eklem uyumu artık belirgin şekilde bozulmuştur. Bu evrede de öncelikle ameliyatsız yöntemler denenir, ancak tedaviye yanıt vermeme olasılığı artar ve cerrahi bir seçenek olarak daha ciddi bir şekilde düşünülmeye başlanır.
  • Evre IV: Bu evre, bir “kopuş anı”dır. Kemiğin altındaki sağlam kıkırdak menteşesi de kırılır ve çöken merkezi kısım, eklem içinde serbest bir parça (eklem faresi) haline gelir. Bu serbest parça, eklemde takılma, kilitlenme gibi mekanik semptomlara yol açabilir. Bu aşamada artık eklemin normal anatomisini geri getirmek mümkün değildir ve ağrısı olan hastalarda genellikle cerrahi müdahale gerekir.
  • Evre V: Bu hastalığın son durağıdır. Eklem tamamen harap olmuş, kemik başı ciddi şekilde düzleşmiş ve deforme olmuştur. Eklem aralığı kaybolmuş, etrafında büyük kireçlenme (osteofit) odakları oluşmuştur. Bu evre, artık ileri derecede bir eklem artrozu (kireçlenmesi) tablosudur. Tedavinin amacı, eklemi kurtarmaktan ziyade ağrıyı ortadan kaldırmak ve hastanın yürüme fonksiyonunu mümkün olduğunca iyileştirmektir.

Freiberg Hastalığında Ameliyatsız Tedavi Seçenekleri Nelerdir?

Hastalık hangi evrede olursa olsun, tedavi yolculuğu her zaman ameliyatsız (konservatif) yöntemlerle başlar. Bu tedavilerin temel amacı, akut dönemde ağrıyı ve eklemdeki iltihabi reaksiyonu kontrol altına almak, eklemi dinlendirerek daha fazla hasar görmesini engellemek ve kemiğin kendini onarma potansiyeline bir şans vermektir. Bu yaklaşım özellikle erken evre hastalarda (Evre I, II ve bazen III) genellikle çok başarılıdır.

Ameliyatsız tedavi yaklaşımı, genellikle birkaç farklı yöntemin bir kombinasyonunu içerir. Bu yöntemler şunlardır:

  • Aktivite değişikliği (koşma, zıplama gibi sporlardan kaçınma)
  • Akut dönemde tam istirahat
  • Özel bir yürüme botu veya alçı ile hareketsiz bırakma (4-6 hafta)
  • Ağrı kesici ve anti-inflamatuar ilaçlar
  • Kişiye özel olarak tasarlanmış ortopedik tabanlıklar
  • Tabanlığa eklenen metatarsal ped veya barlar (basınç azaltıcı destekler)
  • Geniş burunlu ve sert tabanlı ayakkabılar
  • Kayık taban (rocker-bottom) özelliğine sahip ayakkabılar
  • Akut dönem geçtikten sonra hareket açıklığını artırmak için fizik tedavi
  • Şiddetli iltihap durumunda nadiren başvurulan kortizon enjeksiyonları

Bu tedavi yöntemlerinin başarısı hakkında gerçekçi olmak önemlidir. Erken evre hastalarda, bu yöntemlerle ağrının tamamen geçmesi ve hastanın normal hayatına dönmesi sıklıkla mümkündür. Ancak “başarı”, bazen ağrının azalması ama eklemde bir miktar sertliğin kalması anlamına da gelebilir. Bazı hastalar için ameliyatsız tedavi kalıcı bir çözüm sunarken, bir grup hasta için sadece geçici bir rahatlama sağlayabilir. Eğer 3-6 aylık kapsamlı bir konservatif tedavi programına rağmen hastanın ağrısı günlük yaşamını olumsuz etkilemeye devam ediyorsa, bu bir başarısızlık olarak görülmemelidir. Bu durum sadece hastalığın cerrahi müdahale gerektiren bir faza geçtiğini gösterir ve tedavi planında bir sonraki adıma geçme zamanının geldiğine işaret eder.

Freiberg Hastalığında Ameliyat Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?

Cerrahi müdahale, ameliyatsız tedavi yöntemlerinin yetersiz kaldığı, hastanın ağrısının devam ettiği ve yaşam kalitesinin düştüğü durumlarda gündeme gelir. Genellikle hastalığın ileri evrelerinde (Evre IV ve V) veya eklemde mekanik takılmalara yol açan serbest bir kemik parçası olduğunda tercih edilir. Uygulanacak cerrahi tekniğin seçimi; hastanın yaşı, aktivite beklentisi, hastalığın evresi ve kemikteki hasarın boyutuna göre kişiye özel olarak belirlenir. Ameliyatları temel olarak iki ana felsefeye ayırabiliriz: eklemi korumayı hedefleyenler ve artık kurtarılamayacak durumdaki eklemi feda ederek ağrıyı gidermeyi amaçlayanlar.

Eklemi Koruyan (Restoratif) Ameliyatlar

Bu gruptaki ameliyatların amacı, hastanın kendi eklemini koruyarak hem ağrıyı gidermek hem de eklem fonksiyonunu geri kazandırmaktır. Genellikle daha genç, aktif hastalarda ve eklemin tamamen kireçlenmediği durumlarda tercih edilir.

  • Eklem Temizliği (Debridman): Bu işlem eklemin bir nevi “genel temizliği”dir. Açık veya kapalı (artroskopik) yöntemle ekleme girilerek iltihaplı dokular, serbest kemik-kıkırdak parçaları ve ağrıya neden olan kemik çıkıntıları temizlenir. Genellikle diğer prosedürlerle birlikte yapılır ve tek başına uygulandığında semptomlarda geçici bir rahatlama sağlayabilir.
  • Dorsal Kapatma Kama Osteotomisi (DCWO): Bu Freiberg hastalığı cerrahisinde en sık uygulanan ve en başarılı sonuçların alındığı yöntemlerden biridir. Prensibi oldukça akıllıcadır: Tarak kemiğinin boyun kısmından küçük bir kama şeklinde kemik parçası çıkarılır. Bu kemiğin baş kısmının hafifçe yukarı doğru eğilmesini sağlar. Bu manevra sayesinde, kemik başının yük taşıyan ve hasar görmüş üst yüzeyi, yükten kurtarılır. Onun yerine, altta kalan sağlam ve pürüzsüz kıkırdak yüzeyi yukarı döndürülerek yeni yük taşıyan yüzey haline getirilir. Yani bozuk zemin sağlam zeminle yer değiştirilir. Bu yöntemle uzun dönemde çok yüksek hasta memnuniyeti ve ağrısız fonksiyon elde edilmektedir.
  • Osteokondral Otogreft Transplantasyonu (OAT / Mozaikplasti): Bu bir nevi “kıkırdak nakli” işlemidir. Diz ekleminin yük taşımayan bir bölgesinden, üzerinde sağlam kıkırdak bulunan küçük bir kemik silindiri alınır. Ayaktaki tarak kemiğinin hasarlı bölgesi temizlendikten sonra, bu sağlam doku oraya nakledilir. Bu işlem hasarlı yüzeyi tamamen yeni ve canlı kıkırdak dokusuyla onarır. Özellikle genç ve sporcu hastalarda, biyolojik bir onarım sağladığı için mükemmel bir seçenektir. Tek dezavantajı, dizde ikinci bir cerrahi gerektirmesi ve nadiren de olsa dizle ilgili sorunlara yol açabilme riskidir.

Eklemi Feda Eden (Kurtarıcı) Ameliyatlar

Bu prosedürler, eklemin artık kurtarılamayacak kadar harap olduğu son evre (Evre V) hastalıklar için saklanır. Amaç fonksiyonel bir eklemden ziyade ağrısız bir ayak elde etmektir.

  • İnterpozisyonel Artroplasti: Bu en çok tercih edilen kurtarıcı ameliyattır. Hasarlı ve kireçlenmiş eklem yüzeyleri temizlendikten sonra, araya hastanın kendi dokularından (örneğin eklem kapsülü veya bir tendon) hazırlanan bir yastıkçık yerleştirilir. Bu yöntem yabancı bir cisim (implant) kullanmadan ve kemik boyunu koruyarak ağrıyı giderir. Kemik boyunun korunması, komşu parmaklara aşırı yük binmesini (transfer metatarsalji) önlediği için çok önemlidir.
  • Rezeksiyon Artroplastisi (Eklem Başının Çıkarılması): Bu işlemde, tarak kemiğinin hasarlı baş kısmı kesilerek tamamen çıkarılır. Ağrıyı giderebilse de ciddi uzun dönem sorunlara yol açtığı için son çare olarak görülmelidir. Çıkarılan kemik artık yük taşıyamadığı için, yük yanındaki sağlıklı kemiklere biner ve bu sefer o bölgelerde tedavisi zor yeni ağrılar başlar. Bu nedenle modern cerrahide mümkün olduğunca kaçınılan bir yöntemdir.
  • İmplant Artroplastisi (Protez): Harap olmuş eklemin, silikon gibi sentetik bir protez ile değiştirilmesidir. Ancak bu küçük eklemler için tasarlanan protezlerin zamanla kırılma, gevşeme, yabancı cisim reaksiyonu gibi komplikasyon oranları oldukça yüksektir. Bu nedenle Freiberg hastalığı tedavisinde rutin olarak önerilmez.

Freiberg Hastalığı Tedavisinden Sonra Beni Neler Bekliyor?

Freiberg hastalığının uzun dönemdeki sonucu, yani prognozu, doğrudan hastalığın hangi evrede yakalandığına ve hangi tedavi yolunun izlendiğine bağlıdır. Genel bir beklenti tablosu çizmek mümkündür.

Erken evrede (Evre I-III) teşhis edilen ve uygun ameliyatsız tedavi yöntemleriyle (istirahat, tabanlık, doğru ayakkabı seçimi vb.) yönetilen hastaların prognozu genellikle çok iyidir. Bu hastaların büyük bir çoğunluğu, cerrahiye gerek kalmadan ağrılarından kurtulur ve normal, aktif yaşamlarına geri döner. En erken evrede, kemiğin kendini tamamen onarıp normal bir yapıya kavuşması bile mümkündür.

Hastalık ilerlemişse ve cerrahi müdahale gerekmişse, prognoz seçilen ameliyatın türüne göre değişir. DCWO veya OAT gibi eklemi koruyan rekonstrüktif ameliyatlar sonrası sonuçlar mükemmeldir. Literatür, bu ameliyatlar sonrası %90’ın üzerinde ağrısızlık ve tam aktiviteye dönüş oranları bildirmektedir. Bu olumlu sonuçlar, uzun yıllar (hatta 20 yıldan fazla) devam etmektedir. İnterpozisyonel artroplasti gibi kurtarıcı prosedürler de son evre hastalıkta ağrıyı gidermede ve fonksiyonu korumada oldukça başarılıdır. Ancak rezeksiyon artroplastisi gibi kemiğin çıkarıldığı ameliyatlar sonrası prognoz daha belirsizdir; birincil eklem ağrısı geçse bile, transfer metatarsalji gibi yeni ve yönetimi zor sorunlar ortaya çıkabilir.

Eğer hastalık hiç tedavi edilmez veya yetersiz yönetilirse, doğal seyri kaçınılmaz olarak eklemin tamamen yıkımına ve kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren, hareketlerini kısıtlayan ağrılı ve sakat bırakıcı bir kireçlenmeye (artroz) doğru ilerleyecektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir