Plika Sendromu: Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi

Plika sendromu, diz ekleminin içinde bulunan ve anne karnındaki gelişimden kalan ‘plika’ adlı normal bir zar kalıntısının, zamanla kalınlaşıp esnekliğini kaybetmesiyle ortaya çıkan bir ön diz ağrısı nedenidir. Normalde zararsız olan bu yapı sertleştiğinde diz hareketleri sırasında eklem yüzeylerine takılarak mekanik bir sürtünmeye yol açar. Bu durum özellikle dizin ön ve iç kısmında hissedilen ağrı, takılma, atlama hissi ve bazen de duyulabilir “tık” sesleriyle kendini gösterir. Esasen, vücudun normal bir parçasının, dizin biyomekaniğini bozan ağrılı bir probleme dönüşmesi halidir.

Normalde Zararsız Olan Dizdeki Plika Neden Ağrıya Yol Açar?

Plikanın ne olduğunu anlamak için anne karnındaki gelişim sürecimize kısa bir yolculuk yapmamız gerekiyor. Bebek gelişirken diz eklemi, başlangıçta birkaç ayrı odacıktan oluşur. Bu odacıkları birbirinden ayıran ince zar duvarları vardır. Bebeğin rahim içindeki hareketleriyle birlikte gelişim ilerledikçe bu zarlar normalde eriyip kaybolur ve dizimiz tek, bütün bir eklem boşluğu haline gelir. İşte plika, bu erime sürecinin tamamlanmaması sonucu dizin içinde kalan, zar şeklindeki masum bir doku artığıdır. Aslında toplumun yarısından fazlasında bulunur ve çoğu zaman bir ömür boyu sessiz sedasız, hiçbir soruna yol açmadan varlığını sürdürür.

Normal, sağlıklı bir plika ince, yumuşak ve son derece esnektir. Dizimizi büküp açarken, uyluk kemiğimizin (femur) eklem yüzeylerinin üzerinden bir ipek parçası gibi nazikçe kayar geçer. Varlığını hissetmeyiz bile. Peki, bu zararsız yapı ne zaman bir baş belasına dönüşür? Sorun, plikanın iltihaplanması ve bu iltihabın onun doğasını değiştirmesiyle başlar. Bu süreci tetikleyen bazı yaygın durumlar vardır:

Bu tetikleyiciler şunlar olabilir:

  • Dizin ön-iç kısmına doğrudan bir darbe almak.
  • Düşme veya spor sırasında dizin aniden dönmesi.
  • Koşu, bisiklet, kürek çekme gibi dizin sürekli bükülüp açıldığı aktivitelerin yoğun bir şekilde yapılması.
  • Menisküs yırtığı, kıkırdak problemi veya eklem içi serbest cisimler gibi dizdeki başka bir sorunun yarattığı sürekli iltihabın plikayı da etkilemesi.

Bu nedenlerden biriyle plika iltihaplandığında, önce şişer ve ödemlenir. Eğer bu durum devam ederse, plika yavaş yavaş o güzelim esnekliğini kaybeder. Yerini sert, kalın ve gergin bir lifli doku alır. Artık ipek gibi yumuşak değil gergin bir gitar teli gibidir. İşte plika sendromunun kalbindeki asıl mesele budur. Bu sertleşmiş bant, artık kemiklerin üzerinden sessizce kayamaz. Bunun yerine, diz hareketleri sırasında kemik yapıların (genellikle uyluk kemiğinin iç çıkıntısı) üzerine takılır ve üzerinden “atlayarak” geçer. Bu atlama hareketi, hastanın hissettiği o tipik takılma ve “tık” sesini yaratır.

Bu mekanik sürtünme, zamanla kendi kendini besleyen bir kısır döngü başlatır. Sert plikanın sürekli kemiğe sürtünmesi, hem çevresindeki eklem zarında daha fazla iltihaplanmaya (sinovit) yol açar hem de daha da kötüsü, temas ettiği eklem kıkırdağını yavaş yavaş aşındırmaya başlar. Bu kıkırdak aşınmasından kopan mikroskobik parçacıklar, eklemdeki iltihabı daha da alevlendirir. Artan iltihap ise plikanın daha da sertleşmesine ve kalınlaşmasına neden olur. Böylece plika, basit bir yumuşak doku sorunundan, eklem kıkırdağını tahrip eden bir “motora” dönüşür. Bu nedenle plika sendromunun doğru teşhisi ve tedavisi, sadece ağrıyı dindirmek için değil aynı zamanda gelecekte ortaya çıkabilecek kalıcı kıkırdak hasarını ve diz kireçlenmesini (osteoartrit) önlemek için de hayati önem taşır.

Plika Sendromu Varlığında Hangi Belirtiler Görülür?

Plika sendromunun belirtileri genellikle başka diz sorunlarıyla karıştırılabilecek kadar geneldir. Ancak bazı ipuçları, şüpheleri plika üzerine çekebilir. Hastaların en sık anlattığı şikayetler, genellikle bir arada görülen belirli bir model oluşturur.

Plika sendromunda görülen en tipik belirtiler şunlardır:

  • Dizin ön veya daha sık olarak ön-iç tarafında hissedilen künt, sızlayıcı ve yerini tam tarif etmesi zor bir ağrı.
  • Dizi bükerken veya düzleştirirken, özellikle belirli bir açıda hissedilen ani bir takılma, atlama veya kütleme hissi.
  • Dizin iç tarafından gelen, her zaman olmayan ama tekrar eden bir “tık” sesi.
  • Merdiven inip çıkarken, çömelirken, diz çökerken veya sandalyeden kalkarken ağrının belirgin şekilde artması.

Uzun süre diz bükülü pozisyonda oturduktan sonra (örneğin sinemada, tiyatroda veya uzun bir yolculukta) ayağa kalkınca başlayan veya şiddetlenen ağrı. Bu duruma klasik olarak “sinema belirtisi” (theatre sign) denir.

Zaman zaman dizde aniden boşalma veya “güvensizlik” hissi. Bu genellikle gerçek bir instabiliteten değil ani ağrının kaslarda yarattığı bir refleksten kaynaklanır.

Dizin kilitlenmesi hissi. Bu genellikle, menisküs yırtığındaki gibi dizin bir pozisyonda sıkışıp kalması şeklinde değil ağrı nedeniyle hareket ettirilemeyen bir “yalancı kilitlenme” şeklindedir.

Dizimizde Bulunan Plika Çeşitleri Nelerdir ve Hangi Plika Tipi Tehlikelidir?

Dizimizde anatomik olarak bulundukları yere göre isimlendirilen dört ana plika tipi vardır. Hepsi aynı embriyolojik kökenden gelse de görülme sıklıkları ve klinik olarak sorun yaratma potansiyelleri birbirinden farklıdır.

Dizdeki plika çeşitleri şunlardır:

  • Suprapatellar plika (üst plika)
  • Medial patellar plika (iç plika)
  • İnfrapatellar plika (alt plika)
  • Lateral patellar plika (dış plika)

Suprapatellar plika, diz kapağının yaklaşık 2 cm üzerinde yer alır ve genellikle zararsızdır. Ancak nadiren tam bir bölme şeklinde olduğunda, dizin üst kısmında sıvı birikmesine ve ağrılı bir şişliğe neden olabilir. İnfrapatellar plika, dizde en sık görülen plikadır ancak semptomlara neden olma olasılığı en düşük olanıdır. Ön çapraz bağın hemen önünde yer alır. Lateral plika ise en nadir görülen tiptir ve klinik olarak anlamlı bir soruna yol açması çok enderdir.

Sorunların asıl kaynağı ise genellikle medial patellar plikadır. Plika sendromu denildiğinde, vakaların çok büyük bir bölümünden bu yapı sorumludur. Diz ekleminin iç duvarından başlar, diz kapağının iç kenarına paralel bir şekilde aşağı doğru uzanır. Konumu itibarıyla, dizin bükülme hareketi sırasında uyluk kemiğinin iç kondili adı verilen kemik çıkıntısının üzerine en kolay sıkışan plikadır. Özellikle geniş ve raf benzeri bir yapıda olan “Tip C” medial plikalar, kıkırdak üzerinde mekanik sürtünme yaratma potansiyeli en yüksek olan ve cerrahi tedavi gerektirme olasılığı en fazla olan tiptir. Bu nedenle muayene ve görüntüleme sırasında bir medial plikanın varlığı ve yapısı, tedavi planını şekillendirmede kritik bir rol oynar.

Doktorunuz Plika Sendromu Tanısını Nasıl Koyar?

Plika sendromu tanısı koymak, adeta bir dedektiflik işi gibidir. Çünkü belirtileri o kadar çok diz problemiyle örtüşür ki genellikle doğru tanıya diğer tüm olasılıklar elendikten sonra ulaşılır. Bu yüzden plika sendromuna sıklıkla bir “dışlama tanısı” denir. Tanı sürecinin temel taşları, hastanın anlattığı hikaye, dikkatli bir fizik muayene ve diğer sorunları ekarte etmeye yarayan görüntüleme yöntemleridir.

Hasta Hikayesi ve Fizik Muayene: Tanının en önemli adımı, hastayı dinlemek ve doğru soruları sormaktır. Yukarıda sayılan tipik belirtilerin (ön-iç ağrı, takılma, sinema belirtisi) varlığı, ilk şüpheyi uyandırır. Ardından gelen fizik muayene ise tanıyı büyük ölçüde netleştirir. Muayenenin en can alıcı noktası, patolojik plikanın elle hissedilmesidir. Doktor, diz genellikle 90 derece bükülüyken, diz kapağının iç kenarı ile alttaki kemik arasında gergin, hassas ve parmak altında kayan bir kordon veya şerit gibi bir yapı arar. Bu yapıya dokunmak veya parmakla üzerinden geçmek, hastanın “İşte tam bu ağrı!” diye tarif ettiği o tipik şikayeti tetikliyorsa, bu plika sendromu için çok güçlü bir bulgudur. Sadece bir hassasiyet olması yeterli değildir; ağrının hastanın asıl şikayetiyle birebir örtüşmesi gerekir. Ayrıca muayene sırasında dizin bükülüp açılmasıyla plikanın kemik üzerinden “atladığını” hissetmek veya duymak da tanıyı destekler.

  • Görüntüleme Yöntemleri: Görüntüleme, tanıyı doğrulamaktan çok, ağrının başka bir sebebi olup olmadığını anlamak için kullanılır.
  • Röntgen: İlk olarak genellikle röntgen istenir. Röntgenin amacı plikayı görmek değil kemiklerde kireçlenme, eklem faresi, kemik lezyonları gibi başka sorunların olup olmadığını kontrol etmektir. İzole plika sendromunda röntgen filmleri tamamen normal çıkar.
  • Manyetik Rezonans (MRG): MRG, plikayı ve dizin diğer tüm yumuşak dokularını (menisküs, bağlar, kıkırdak) detaylı olarak gösteren değerli bir tetkiktir. MRG’de plika, genellikle siyah bir çizgi şeklinde görülür. Kalınlaşmış, düzensiz bir plika veya çevresinde ödem olması, bir soruna işaret edebilir. Ancak MRG’nin en büyük tuzağı, semptom vermeyen normal bir plika ile ağrıya neden olan hastalıklı bir plikayı her zaman ayırt edememesidir. Birçok sağlıklı insanın MRG’sinde de plika görülebilir. Bu nedenle MRG raporunda “plika mevcuttur” yazması, tek başına plika sendromu tanısı koydurmaz. MRG’nin asıl görevi, menisküs yırtığı, kıkırdak hasarı gibi daha ciddi ve tedavisi farklı olan sorunları kesin olarak dışlamaktır.
  • Artroskopi (Kapalı Ameliyat): Plika sendromunun “altın standart” tanısı artroskopi ile konur. Genellikle konservatif tedaviye yanıt vermeyen hastalarda hem tanı hem de tedavi amacıyla uygulanır. Cerrah, küçük bir kesiden dizin içine yerleştirdiği bir kamera ile plikayı doğrudan görür. Dizi hareket ettirerek plikanın gerçekten kemiğe sürtünüp sürtünmediğini, takılıp takılmadığını ve kıkırdakta bir hasar yaratıp yaratmadığını dinamik olarak gözlemler. Bu gözlem, tanıyı %100 kesinleştirir ve aynı seansta sorunlu plikanın çıkarılmasıyla tedavi de tamamlanmış olur.

Dizdeki Plika Ağrısı Hangi Diğer Hastalıklarla Karıştırılabilir?

Plika sendromunun “büyük taklitçi” olarak anılması boşuna değildir. Belirtilerinin belirsizliği nedeniyle, dizde ağrıya neden olan birçok yaygın durumla kolayca karıştırılabilir. Doğru tedaviye başlayabilmek için bu durumları plikadan ayırt etmek çok önemlidir.

Plika sendromunun en sık karıştırıldığı durumlar şunlardır:

  • Medial menisküs yırtığı
  • Patellofemoral ağrı sendromu (PFPS)
  • Patella (diz kapağı) instabilitesi
  • Hoffa yağ yastığı sendromu
  • Patellar tendinit (Jumper’s Knee)
  • Osteokondral lezyonlar (kıkırdak hasarı)
  • Pes anserin bursiti

Menisküs yırtığı ile en büyük fark, hassasiyetin yeridir. Menisküs ağrısı tam eklem çizgisi üzerindeyken, plika ağrısı bu çizginin biraz daha üzerinde, kemik çıkıntısının üzerindedir. Patellofemoral ağrı sendromunda ağrı daha yaygındır ve plikadaki gibi keskin bir “atlama” veya elle hissedilen bir bant genellikle yoktur. Diz kapağı instabilitesinde ise hasta genellikle diz kapağının fiziksel olarak “çıktığını” net bir şekilde tarif eder ve muayenede diz kapağını dışa itme testi (apprehension) pozitif bulunur. Diğer durumların da kendilerine özgü, hassasiyetin daha spesifik olduğu bölgeler vardır. Tecrübeli bir hekim, dikkatli bir muayene ile bu ayrımları genellikle yapabilir.

Plika Sendromu İçin Ameliyatsız Tedavi Yöntemleri Var Mıdır?

Evet, kesinlikle vardır ve hatta plika sendromunda ilk tercih edilen tedavi her zaman ameliyatsız yöntemlerdir. Hastaların çok büyük bir kısmı, doğru ve sabırla uygulanan bir konservatif tedavi programı ile tamamen iyileşir. Cerrahi düşünülmeden önce, en az 3 ila 6 aylık bir süre boyunca bu yöntemlerin denenmesi esastır. Başarı, özellikle plikanın yapısal olarak çok büyük ve sert olmadığı durumlarda oldukça yüksektir.

Ameliyatsız tedavi programı genellikle birkaç adımdan oluşur.

  • Aktivite düzenlemesi ve dinlenme
  • Anti-inflamatuar ilaçlar ve buz uygulaması
  • Kortikosteroid enjeksiyonları
  • Fizik tedavi ve rehabilitasyon

İlk adım, ağrıyı tetikleyen aktiviteleri belirleyip bunlardan bir süreliğine kaçınmaktır. Bu sporu tamamen bırakmak anlamına gelmez; sadece koşu, çömelme gibi dize yük bindiren hareketler yerine yüzme gibi alternatif egzersizlere yönelmek anlamına gelebilir. Ağrı ve iltihabı kontrol altına almak için doktor tavsiyesiyle kullanılan anti-inflamatuar ilaçlar ve ağrılı bölgeye düzenli olarak buz uygulamak oldukça faydalıdır.

Eğer bu ilk adımlar yeterli olmazsa, kortikosteroid enjeksiyonu etkili bir seçenek olabilir. Doğrudan plikanın üzerine veya eklem içine yapılan bu enjeksiyon, bölgedeki güçlü iltihabı hızla baskılar, plikadaki şişliği azaltır ve ağrıyı keser. Bu iltihap döngüsünü kırmak ve özellikle fizik tedavinin daha rahat ve etkili bir şekilde yapılabilmesi için bir “fırsat penceresi” yaratmak açısından çok değerlidir.

Fizik Tedavi Plika Sorununu Nasıl Çözer?

Fizik tedavi, ameliyatsız yönetimin kesinlikle en önemli ve en etkili parçasıdır. Fizik tedavinin amacı sadece ağrıyı geçirmek değil plikanın sorun yaratmasına neden olan altta yatan biyomekanik problemleri kalıcı olarak çözmektir. Unutmayın plikanın gerginliği ve kemiğe sürtünmesi, sadece dizdeki değil tüm bacaktaki kasların dengesinden ve çalışma şeklinden etkilenir.

Kapsamlı bir fizik tedavi programının temel hedefleri şunlardır:

  • Gergin kas gruplarını esnetmek.
  • Zayıf kas gruplarını güçlendirmek.
  • Tüm bacağın hareket kontrolünü (nöromüsküler kontrol) optimize etmek.
  • Plikaya binen mekanik stresi azaltmak.

Programda, özellikle gergin olduğu saptanan kas gruplarını hedef alan esneme egzersizleri yer alır. Bunlar genellikle şunlardır:

  • Arka bacak kasları (Hamstring)
  • Ön bacak kasları (Kuadriseps)
  • Kalça dışı kasları ve IT bandı

Güçlendirme egzersizleri ise daha da kritik bir rol oynar. Sadece dize odaklanmak büyük bir hatadır. Modern rehabilitasyon yaklaşımları, sorunun kaynağının genellikle dizden daha yukarıda, yani kalça ve karın (core) bölgesindeki zayıflıklarda yattığını göstermiştir. Kalça kaslarındaki zayıflık, yürüme veya koşma sırasında uyluk kemiğinin içe doğru dönmesine, bu da diz kapağının hareket yolunun bozulmasına ve plikaya anormal yük binmesine neden olur. Bu nedenle başarılı bir programda mutlaka bulunması gereken güçlendirme hedefleri şunlardır:

  • Kuadriseps kası (özellikle iç kısmı olan VMO)
  • Kalça abdüktörleri (yan kalça kasları)
  • Kalça eksternal rotatörleri (döndürücü kaslar)
  • Core (karın ve bel) stabilizatör kasları

Fizik tedavi, bu egzersizlerin yanı sıra manuel terapi, masaj, bantlama teknikleri ve çeşitli modalitelerle desteklenerek, plikayı rahatsız eden temel mekanik kusurları düzeltir. Bu sadece semptomları baskılamak yerine sorunu kökünden çözmeyi hedefler ve bu yüzden bu kadar başarılıdır.

Plika Ameliyatı Ne Zaman Kaçınılmaz Hale Gelir?

Tüm iyi niyete ve çabaya rağmen, en az 3-6 ay süren kapsamlı bir ameliyatsız tedavi programı başarısız olursa ve hastanın ağrı, takılma gibi şikayetleri günlük hayatını veya spor yaşantısını ciddi şekilde etkilemeye devam ediyorsa, cerrahi tedavi bir seçenek olarak gündeme gelir.

Ameliyat kararını güçlendiren bazı özel durumlar da vardır:

  • MRG veya muayenede, plikanın çok büyük, kalın ve raf benzeri bir yapıda (Tip C) olduğunun saptanması.
  • Plikanın komşu eklem kıkırdağında gözle görülür bir aşınma veya hasara (kondromalazi) neden olduğunun görüntüleme veya artroskopik gözlemle kanıtlanması.
  • Hastanın profesyonel veya yoğun amatör sporcu olması ve mekanik takılma hissinin performansını engellemesi.

Özellikle kıkırdak hasarının başladığı durumlarda, ameliyat kararını çok geciktirmemek önemlidir. Çünkü bu durumda amaç sadece ağrıyı gidermek değil aynı zamanda plikanın kıkırdağa verdiği zararın ilerlemesini durdurarak gelecekteki daha büyük sorunları (kireçlenme gibi) önlemektir. Bu cerrah ve hasta arasında, riskler ve faydalar tartışılarak verilmesi gereken ortak bir karardır.

Artroskopik Plika Ameliyatı Nasıl Yapılır?

Plika sendromunun cerrahi tedavisi, “artroskopik plika rezeksiyonu” adı verilen kapalı, minimal invaziv bir yöntemle gerçekleştirilir. Bu işlem genellikle günübirlik yapılır, yani hasta aynı gün taburcu olabilir.

Ameliyat, dizin ön tarafına açılan 2 veya 3 adet, yaklaşık yarım santimetrelik küçük kesiden yapılır. Bu kesilerden birinden içeriye ucunda kamera olan ince bir alet (artroskop) sokulur. Görüntü, bir ekrana yansıtılarak cerrahın eklemin içini çok net ve büyütülmüş bir şekilde görmesi sağlanır. Diğer kesiden ise sorunu çözmek için kullanılacak ince cerrahi aletler (tıraşlayıcı, radyofrekans probu gibi) içeri sokulur.

İşlemin adımları şöyledir.

  • Diagnostik Tur: Cerrah ilk olarak kamerayla dizin tüm yapılarını (menisküsler, çapraz bağlar, kıkırdak yüzeyler) sistematik olarak kontrol eder. Bu plika dışında gözden kaçan başka bir sorun olup olmadığını anlamak için hayati önem taşır.
  • Dinamik Değerlendirme: Diğer sorunlar dışlandıktan sonra, kamera plikanın üzerine odaklanır. Cerrah, dizi yavaşça büküp açarak plikanın hareketini, gerginliğini ve uyluk kemiğine nasıl sürtündüğünü canlı olarak izler. Bu şikayetlerin kaynağının gerçekten plika olduğunu %100 teyit eder.
  • Rezeksiyon (Çıkarma): Tanı kesinleştikten sonra, diğer kesiden sokulan motorlu bir tıraşlayıcı (shaver) veya radyofrekans cihazı ile sorunlu, kalınlaşmış ve sertleşmiş plika dokusu tamamen çıkarılır. Plikanın sadece kesilmesi değil eklem duvarındaki tabanına kadar tamamen temizlenmesi, şikayetlerin tekrarlamaması için çok önemlidir.
  • Son Kontrol: Plika çıkarıldıktan sonra, cerrah tekrar dizi hareket ettirerek sıkışmanın tamamen ortadan kalktığını kontrol eder ve işlemi sonlandırır.

Plika Ameliyatı Sonrası Beni Neler Bekliyor?

Plika ameliyatının başarısı, ameliyatın kendisi kadar, sonrasında uygulanacak sabırlı ve disiplinli bir rehabilitasyon sürecine de bağlıdır. Hastaların, plika ameliyatı sonrası iyileşmenin, örneğin basit bir menisküs temizleme ameliyatından genellikle daha uzun ve biraz daha zahmetli olabileceğini bilmesi önemlidir.

İyileşme süreci genellikle belirli hedeflere odaklanan aşamalardan oluşur.

  • İlk Aşama (0-2 Hafta): Bu dönemde ana hedefler ağrıyı ve şişliği kontrol altına almak, dizi tam düz yapabilmek, 90 derece bükmeye ulaşmak ve kasları yeniden aktive etmektir. Genellikle koltuk değneği kullanılır. Buz uygulaması, bandaj ve basit kas sıkma egzersizleri yapılır.
  • İkinci Aşama (2-6 Hafta): Koltuk değnekleri bırakılır ve normal yürüyüşe dönülür. Dizin tam hareket açıklığını kazanması hedeflenir. Kondisyon bisikleti, eliptik gibi dize kontrollü yük bindiren egzersizlere ve denge çalışmalarına başlanır.
  • Üçüncü Aşama (6-12 Hafta): Bu dönemde kas gücü ve dayanıklılığı artırmaya odaklanılır. Daha zorlu egzersizler, ağırlık çalışmaları ve yavaş tempolu koşulara başlangıç yapılır.
  • Dördüncü Aşama (3. Aydan İtibaren): Spora dönüş aşamasıdır. Koşu, sıçrama, ani yön değiştirme gibi spora özgü hareketleri içeren antrenmanlara başlanır. Spora tam dönüş için genellikle ameliyat olan bacağın kuvvetinin, sağlam bacağın en az %90’ına ulaşması beklenir.

Plika Tedavisi Sonrası Hayatım Nasıl Olacak?

Plika sendromunun prognozu, yani tedavi sonrası beklentiler, doğru yaklaşımla genellikle mükemmeldir.

Ameliyatsız tedavi gören hastaların %80-90’ı, 2-3 aylık bir program sonunda şikayetlerinden tamamen kurtularak normal yaşamlarına ve spor aktivitelerine dönebilir.

Ameliyat gereken ve doğru seçilmiş hastalarda ise başarı oranı daha da yüksektir. Çalışmalar cerrahi tedavi sonrası “iyi ve mükemmel” sonuç oranlarının %90’ın üzerinde olduğunu göstermektedir. Hastalar ağrılarından ve o rahatsız edici takılma hissinden kurtularak hayat kalitelerinde belirgin bir artış yaşarlar.

Ancak sonucu olumsuz etkileyebilecek en önemli faktör, ameliyat öncesinde plikanın kıkırdakta yarattığı hasarın derecesidir. Eğer ameliyata girildiğinde kıkırdakta zaten ileri düzeyde bir aşınma varsa, plika çıkarılsa bile kıkırdak kaynaklı bir miktar ağrı devam edebilir. Bu nedenle özellikle genç ve aktif bireylerde, kıkırdağı korumak adına, ameliyatsız tedaviye yanıt vermeyen inatçı vakalarda cerrahi kararı çok geciktirilmemelidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir