Dizin dış yan bağ yaralanmaları, lateral kollateral bağın travma veya aşırı zorlanma sonucu zarar görmesiyle ortaya çıkar. Bu bağ, diz ekleminin dış tarafında bulunur ve stabiliteyi sağlar. Yaralanma genellikle spor kazaları ve ani darbeler sonucu gelişir.
Belirtiler arasında dizin dış kısmında ağrı, şişlik, hassasiyet ve hareket kısıtlılığı bulunur. Hastalar özellikle yanal hareketlerde zorluk yaşar. Şiddetli vakalarda dizde gevşeklik ve güvensizlik hissi de görülebilir. Bu durum, bağın kısmen veya tamamen yırtıldığını gösterebilir.
Lateral kollateral bağ yaralanmalarının nedenleri arasında futbol, basketbol ve kayak gibi temaslı sporlar ön plandadır. Ayrıca ani yön değişiklikleri ve yüksekten düşme gibi travmalar da bağda zedelenmeye yol açabilir. Kas dengesizlikleri riski artıran faktörlerdendir.
Tedavi seçenekleri yaralanmanın derecesine bağlıdır. Hafif vakalarda istirahat, bandaj ve fizik tedavi uygulanırken; ileri yırtıklarda cerrahi onarım gerekebilir. Rehabilitasyon sürecinde denge ve kas güçlendirme egzersizleri, dizin tekrar stabil hale gelmesini sağlar.
Yazı İçeriği
Diz Dış Yan Bağ Anatomisi: Bu Bölgeyi Hangi Yapılar Korur?
Dizimizin dış tarafının sağlamlığını, birbiriyle mükemmel bir uyum içinde çalışan karmaşık bir yapılar ağı sağlar. Bu ağı iki ana başlık altında inceleyebiliriz: Dış yan bağ (Lateral Kollateral Bağ – LCL) ve posterolateral köşe (PLC). Bu yapıların ne olduğunu ve ne işe yaradığını anlamak, bir yaralanma meydana geldiğinde durumu daha iyi kavramamıza yardımcı olur.
- Dış Yan Bağ (LCL): Dizimizin Dış Kalkanı
Dış yan bağ, genellikle fibular kollateral bağ olarak da adlandırılır ve dizin dış tarafındaki en önemli denge sağlayıcılardan biridir. Onu, uyluk kemiğimizin (femur) dış kenarından başlayıp kaval kemiğimizin hemen yanındaki daha ince olan fibula kemiğinin başına uzanan, sağlam bir kordona benzetebiliriz. En temel görevi, dizin dışa doğru açılmasını engellemektir. Tıbbi olarak “varus stresi” dediğimiz bu duruma karşı dizin birincil koruyucusudur. Özellikle bacağımız neredeyse düzken bu görevi çok etkilidir. Düşünün ki bacağınız düzken birisi dizinizin iç tarafından dışa doğru itiyor; işte bu güce karşı koyan en önemli yapı LCL’dir. Bacağımızı büktükçe LCL biraz gevşer, bu da dizin doğal hareketlerine ve bir miktar esnekliğe izin verir.
- Posterolateral Köşe (PLC): Diz Dengesinin Komuta Merkezi
Geçmişte anatomisi tam anlaşılamadığı için “dizin karanlık yüzü” olarak da adlandırılan posterolateral köşe, günümüzde dizin dış-arka dengesinden sorumlu kritik bir fonksiyonel birim olarak kabul edilmektedir. Burayı sadece bir grup bağ olarak değil hem statik (duran) hem de dinamik (hareketli) denge sağlayıcıların bir araya geldiği bir merkez olarak düşünmek gerekir. LCL de aslında bu merkezin bir parçasıdır. PLC’nin üç ana statik dengeleyicisi bulunur:
Bu ana yapılar şunlardır:
- Dış Yan Bağ (LCL)
- Popliteus Tendonu (PLT)
- Popliteofibular Ligament (PFL)
Bu üç ana yapıya ek olarak biseps femoris tendonu (arka uyluk kaslarımızdan birinin tendonu), iliotibial bant (kalçadan dize uzanan geniş bir bağ dokusu) ve bazı diğer kaslar gibi dinamik yapılar da bu bölgenin dengesine aktif olarak katkıda bulunur. Bu hassas denge, neden bir LCL yaralanmasının genellikle tek başına olmadığını ve neden bu bölgedeki bir yaralanmanın dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini açıklar. Gözden kaçırılan bir PLC yaralanması, başka bağ ameliyatlarının (örneğin ön çapraz bağ) bile başarısız olmasına neden olabilir.
Dış Yan Bağ Yaralanmaları Nasıl Oluşur ve Belirtileri Nelerdir?
Dış yan bağ ve posterolateral köşe yaralanmaları genellikle dizin iç-ön kısmına gelen sert bir darbe sonucu oluşur. Bu darbe, diz hafif bükülü veya düzken meydana geldiğinde, dizin dışa doğru anormal bir şekilde açılmasına neden olur. Bu durumu en sık temas sporlarında görürüz; örneğin futbolda veya Amerikan futbolunda rakibin dizin iç kısmına doğru müdahalesi gibi. Ancak yaralanmalar her zaman doğrudan bir darbe ile olmaz. Bazen temassız mekanizmalar da rol oynayabilir. Ani bir şekilde yana dönme, bacağın kontrolsüzce geriye doğru aşırı açılması veya ayağın yerde sabitken vücudun dışa dönmesi gibi hareketler de bu bağlara zarar verebilir.
Bu tür bir yaralanma yaşayan kişiler genellikle bazı tipik belirtiler tarif eder. En sık karşılaşılan dış yan bağ yaralanması belirtileri.
- Dizin dış tarafında ağrı
- Şişlik ve morarma
- “Kopma” veya “çıt” sesi
- Güvensizlik ve boşalma hissi
- Yürürken dizin dışa açılması
- Bacakta uyuşma veya güçsüzlük
Bu şikayetler arasında en önemlisi ve hastaları en çok endişelendiren, güvensizlik ve boşalma hissidir. Hastalar, özellikle merdiven inerken veya engebeli bir zeminde yürürken dizlerinin kendilerini taşıyamayacakmış gibi olduğunu, aniden büküleceğini veya yerinden çıkacağını hissederler. Bazen bu yaralanmalara bölgeden geçen peroneal sinirin hasarı da eşlik edebilir. Bu durumda hastalar, ayak bileklerini yukarı çekmekte zorlanma, ayakta ve bacakta uyuşma gibi nörolojik sorunlar yaşayabilirler.
Dış Yan Bağ Yaralanmalarında Doğru Tanı Nasıl Konulur?
Dış yan bağ ve posterolateral köşe yaralanmalarının tanısı, adeta bir dedektiflik çalışması gibi, birkaç aşamadan oluşan sistematik bir yaklaşımla konulur. Süreç hastanın hikayesini dinlemekle başlar, detaylı bir fizik muayene ile devam eder ve görüntüleme yöntemleriyle kesinleştirilir. Tek bir bulgu genellikle tanı için yeterli olmaz; doğru tanı, tüm ipuçlarının bir araya getirilmesiyle ortaya çıkar.
Fizik muayene, yaralanmanın ciddiyetini ve hangi yapıların ne kadar etkilendiğini anlamanın en kritik adımıdır. Yapılan tüm testler, mutlaka sağlam olan diğer diz ile karşılaştırılarak değerlendirilir. Fizik muayenede kullanılan bazı özel testler bulunur:
- Varus Stres Testi
- Dial Testi (Dışa Dönme Testi)
- Posterolateral Çekmece Testi
- Ters Pivot-Shift Testi
Varus stres testi, LCL bütünlüğünü değerlendirmek için en temel testtir. Diz 30 derece bükülüyken dışa açılma varsa LCL’den, bacak tam düzken de açılma varsa LCL ile birlikte çapraz bağlar gibi ek bir yaralanmadan şüphelenilir. Dial testi ise özellikle PLC yaralanmasını ve buna bir PCL yaralanmasının eşlik edip etmediğini anlamada çok değerlidir. Fizik muayene ile oluşan şüpheler, görüntüleme yöntemleri ile doğrulanır.
Tanıyı kesinleştirmek için başvurulan başlıca görüntüleme yöntemleri şunlardır:
- Röntgen (Radyografi)
- Stres Grafisi
- Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG)
- Ultrason
Röntgen, öncelikle kemik kırıklarını ekarte etmek için istenir. Stres grafisi, muayene sırasında saptanan gevşekliği objektif olarak ölçmek için yapılan özel bir röntgen çekimidir. Ancak yumuşak dokuları, yani bağların kendisini göstermede altın standart yöntem MRG’dir. MRG, yırtığın yerini, derecesini ve eşlik eden menisküs, kıkırdak veya diğer bağ yaralanmalarını net bir şekilde ortaya koyar.
Dış Yan Bağ Yaralanmaları İçin Ameliyatsız Tedavi Mümkün müdür?
Ameliyatsız (konservatif) tedavi, her dış yan bağ yaralanması için uygun değildir. Bu tedavinin başarılı olabilmesi için en önemli koşul, yaralanmanın doğru bir şekilde teşhis edilmesidir. Yani yaralanmanın izole (sadece LCL’yi etkileyen), düşük dereceli (Evre I veya II) ve dizin tam düz pozisyondayken stabil olduğu durumlarda ameliyatsız tedavi tercih edilir. Yaralanmalar ciddiyetine göre üç evreye ayrılır.
Yaralanma derecelendirmesi aşağıdaki gibidir:
- Evre I (Hafif Gerilme)
- Evre II (Kısmi Yırtık)
- Evre III (Tam Yırtık)
Ameliyatsız tedavi, yalnızca izole Evre I ve Evre II LCL yaralanmaları için standart yaklaşımdır. Evre III yaralanmalar veya LCL yırtığına başka bir bağ yaralanmasının eşlik ettiği durumlar genellikle cerrahi gerektirir. Burada önemli bir klinik gerçek vardır: Gerçekten izole olan Evre I ve II LCL yaralanmaları aslında oldukça nadirdir. Bu nedenle ameliyatsız tedaviye karar vermeden önce, daha karmaşık bir yaralanmanın gözden kaçırılmadığından emin olmak gerekir. Konservatif tedavi, yapılandırılmış ve aşamalı bir fizik tedavi programını içerir:
Bu programın ilk aşamasındaki hedefler şunlardır:
- Ağrı ve şişliğin kontrolü
- Kas erimesinin önlenmesi
- Dizin korunarak erken hareketlendirilmesi
İlk dönemde PRICE protokolü (Koruma, Dinlenme, Buz, Kompresyon, Elevasyon), koltuk değneği kullanımı ve menteşeli bir dizlik uygulaması yapılır. Zamanla yük verme artırılır ve güçlendirme egzersizlerine geçilir. Doğru teşhis edilmiş izole Evre I ve II yaralanmalarda, bu protokol ile sonuçlar genellikle mükemmeldir ve hastalar 6-8 hafta içinde normal aktivitelerine dönebilirler.
Dış Yan Bağ Yaralanmalarında Ameliyat Ne Zaman Gerekli Olur?
Cerrahi tedavi, dizin dış tarafındaki stabilitenin ameliyatsız yöntemlerle sağlanamadığı veya sağlanamayacağı durumlarda gündeme gelir. Ameliyat kararı, yaralanmanın ciddiyetine, hangi yapıların ne kadar hasar gördüğüne ve hastanın aktivite beklentisine göre verilir. Modern cerrahi yaklaşımlar, özellikle tam kat yırtıklarda, sadece dikiş atmaktan (tamir) ziyade, kopan bağı yeni bir dokuyla yeniden oluşturmayı (rekonstrüksiyon) hedefler.
Dış yan bağ yaralanmalarında cerrahi müdahaleyi gerektiren başlıca durumlar vardır:
- Evre III tam yırtıklar
- Kombine bağ yaralanmaları (ACL veya PCL yırtığı ile birlikte)
- Kemikten kopma şeklindeki yaralanmalar (Avülsiyon kırıkları)
- Ameliyatsız tedaviye yanıtsız kalan Evre II yaralanmalar
- Bacak tam düzken saptanan gevşeklik
Bu durumlardan herhangi birinin varlığı, dizde kalıcı bir fonksiyon bozukluğu ve güvensizlik riski taşıdığı için genellikle cerrahi müdahaleyi zorunlu kılar. Özellikle genç, aktif ve spor yapan bireylerde, diz stabilitesinin geri kazanılması, gelecekte oluşabilecek kireçlenme gibi ek sorunların önlenmesi açısından büyük önem taşır. Özetle cerrahi tedavi kararı, dizdeki mekanik stabilitenin kaybolduğu ve bunun hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkilediği durumlarda alınır.
Dış Yan Bağ Ameliyatında Tamir ve Rekonstrüksiyon Arasındaki Fark Nedir?
Dış yan bağ (LCL) ve posterolateral köşe (PLC) yaralanmalarının cerrahi tedavisinde iki temel yaklaşım vardır: tamir ve rekonstrüksiyon. Bu iki yöntem arasındaki farkı anlamak, neden günümüzde birinin diğerine daha sık tercih edildiğini kavramamıza yardımcı olur.
- Bağ Tamiri (Onarım)
Tamir, adından da anlaşılacağı gibi, kopan bağın uçlarının tekrar birbirine veya kemiğe yapıştığı yerden koptuysa kemiğe dikilmesidir. Bunu, yırtılan bir kumaşı iğne iplikle dikmeye benzetebiliriz. Tamir, yalnızca çok özel ve sınırlı durumlarda bir seçenektir. Genellikle yaralanmanın çok yeni olması (< 3 hafta), bağın kemiğe yapıştığı yerden temiz bir şekilde kopması ve kopan dokunun kalitesinin çok iyi olması gerekir. Ancak dış yan bağın biyolojik iyileşme potansiyeli zayıftır. Yapılan çalışmalar primer tamir sonrası başarısızlık oranlarının %40’lara varabildiğini göstermektedir.
- Bağ Rekonstrüksiyonu (Yeniden Yapma)
Rekonstrüksiyon, tamir edilemeyecek kadar hasar görmüş veya iyileşme potansiyeli düşük olan bağın tamamen çıkarılıp, yerine vücudun başka bir yerinden alınan bir tendon (otogreft) veya bir donörden alınan tendon (allogreft) kullanılarak yeni bir bağ yapılmasını içerir. Bu yıpranmış ve kopmuş eski bir halatı, yeni ve sağlam bir halatla değiştirmeye benzer. Rekonstrüksiyon, tam yırtıklar ve kronik yaralanmalar için altın standart tedavi yöntemidir. Başarı oranları tamire göre çok daha yüksektir.
İki yöntem arasındaki temel farklar şunlardır:
- Prensip (Dikmek vs. Değiştirmek)
- Uygulama Alanı (Erken/Temiz Yırtık vs. Tüm Tam Yırtıklar)
- Greft Gereksinimi (Yok vs. Var)
- Başarı Oranı (Düşük vs. Yüksek)
Sonuç olarak cerrahi tedavideki modern anlayış, LCL/PLC’nin karmaşık biyomekaniği ve zayıf iyileşme potansiyeli nedeniyle, kalıcı ve güvenilir bir çözüm sunan rekonstrüksiyon yöntemini güçlü bir şekilde önermektedir.
Dış Yan Bağ Rekonstrüksiyonu Ameliyatı Nasıl Yapılır?
Dış yan bağ (LCL) ve posterolateral köşe (PLC) rekonstrüksiyonu cerrahisindeki teknikler, zaman içinde önemli bir evrim geçirmiştir. Eski yöntemler sadece dizi dışa açılmaya karşı sabitlemeye odaklanırken, modern anatomik teknikler dizin doğal ve karmaşık hareketlerini (kinematiğini) birebir taklit etmeyi hedefler. Başarılı bir ameliyat sadece dizi “sıkılaştırmak” değil orijinal anatomiyi ve fonksiyonu doğru bir şekilde yeniden kurmaktır.
Ameliyatın ilk adımı, yeni bağı oluşturacak olan “greft” adı verilen dokunun seçimidir. İki ana greft kaynağı bulunur:
- Otogreft (Hastanın kendi vücudundan)
- Allogreft (Doku bankasından temin edilen donörden)
Otogreft olarak en sık uyluk arka kaslarının tendonları kullanılır. Allogreft ise özellikle birden fazla bağın onarıldığı büyük ameliyatlarda tercih edilebilir. Güncel çalışmalar iki greft türü arasında sonuçlar açısından anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir. Ameliyatta uygulanan teknik, günümüzde altın standart olarak kabul edilen “Anatomik Rekonstrüksiyon” (LaPrade Tekniği) yöntemidir. Bu yaklaşım LCL, popliteus tendonu ve popliteofibular ligamentin orijinal anatomisini ve ayrı ayrı yapışma yerlerini birebir yeniden oluşturmayı amaçlar. Greftler, uyluk kemiği, kaval kemiği ve fibula üzerinde açılan kemik tünellerine yerleştirilir ve özel vidalar veya düğmelerle sabitlenir. Bu teknik, dizin doğal hareketlerini, özellikle dışa açılma ve dönme stabilitesini geri kazandırmada diğer tekniklere göre çok daha üstündür.
Dış Yan Bağ ile Birlikte Başka Bağlar da Yırtıldıysa Yaklaşım Nasıl Olur?
Dizin dış yan bağ yaralanmalarının, ön (ACL) veya arka (PCL) çapraz bağ gibi diğer önemli bağların yırtıklarıyla birlikte görülmesi oldukça yaygındır. Genellikle diz çıkığı gibi yüksek enerjili travmalar sonucu ortaya çıkan bu duruma “çoklu bağ yaralanması” denir. Bu dizin en ciddi yaralanmalarından biridir ve yönetimi stratejik bir planlama gerektirir.
İlk değerlendirmede öncelik, damar ve sinir hasarını ekarte etmektir. Bu tür bir yaralanma, bacağın kanlanmasını bozabilecek acil bir durum olabilir. Gerekli acil müdahaleler yapıldıktan ve tanı MRG ile netleştirildikten sonra cerrahi planlanır. Çoklu bağ yaralanmalarında cerrahi tedavinin, ameliyatsız tedaviye kıyasla çok daha iyi fonksiyonel sonuçlar sağladığı kesindir. Güncel ve en çok kabul gören yaklaşım “Tek Aşamalı Rekonstrüksiyon”dur. Yani yırtılan tüm bağların tek bir ameliyat seansında, kapsamlı bir şekilde rekonstrükte edilmesidir. Bu yaklaşım dizin tüm dengeleyici unsurlarının aynı anda restore edilmesini sağlayarak iyileşme için en stabil ortamı yaratır.
Ameliyat sırasında greftlerin sabitlenme sırası, dizin biyomekaniğini en doğru şekilde restore etmek için kritik öneme sahiptir. Genel kabul görmüş sıralama.
- Arka Çapraz Bağ (PCL) Rekonstrüksiyonu
- Posterolateral Köşe (PLC) / Dış Yan Bağ (LCL) Rekonstrüksiyonu
- Ön Çapraz Bağ (ACL) Rekonstrüksiyonu
Bu mantıksal sıralama, dizin merkezi direği olan PCL’den başlayarak stabilitenin katman katman yeniden inşa edilmesini sağlar.
Dış Yan Bağ Ameliyatı Sonrası İyileşme Süreci Nasıl İşler?
Başarılı bir cerrahi sonuç, sadece ameliyathanede bitmez; ameliyat sonrası rehabilitasyon süreci de en az ameliyatın kendisi kadar önemlidir. Özellikle LCL/PLC rekonstrüksiyonu sonrası rehabilitasyon, izole bir çapraz bağ ameliyatına göre daha korumacı ve dikkatli bir yaklaşım gerektirir. Protokolün temel amacı; yapılan yeni bağı (grefti) korumak, hareket açıklığını ve gücü kademeli olarak geri kazanmak ve kas kontrolünü yeniden sağlamaktır. Bu rehabilitasyonun en kritik noktası, yeni yapılan greftlere zarar verebilecek hareketlerden kaçınmaktır. Bu nedenle ameliyat sonrası yaklaşık 4 ay boyunca aktif hamstring (arka uyluk kası) egzersizleri kesinlikle yasaktır. Benzer şekilde ameliyat sonrası ilk 6 hafta boyunca bacağa hiç yük verilmemesi (koltuk değneği ile basmadan yürüme) istenir.
Rehabilitasyon süreci genellikle dört ana faza ayrılır ve her fazın belirli hedefleri vardır:
- Faz I: Maksimum Koruma (Hafta 0-6)
- Faz II: İlerleyici Hareket ve Erken Güçlendirme (Hafta 7-12)
- Faz III: İleri Düzey Güçlendirme (Ay 3-6)
- Faz IV: Spora Dönüş (Ay 6-9+)
Her fazda, hastanın durumuna göre ilerleyen bir egzersiz programı uygulanır. İlk fazda amaç grefti korumak ve şişliği azaltmakken, sonraki fazlarda yavaş yavaş tam yük vermeye geçilir, denge, güç ve dayanıklılık artırılır. Bu süreç boyunca fizyoterapist ile yakın iş birliği içinde çalışmak, her aşamada hedeflere ulaşıldığından emin olmak ve bir sonraki aşamaya güvenle geçmek için esastır. Sabır ve protokole tam uyum, başarılı bir sonucun anahtarıdır.
Dış Yan Bağ Yaralanması Sonrası Spora Dönüş Ne Zaman Mümkündür?
LCL/PLC rekonstrüksiyonu sonrası spora dönüş kararı, sadece ameliyatın üzerinden geçen zamana göre verilmez. Bu hastanın bir dizi objektif fonksiyonel ve güç kriterini karşılamasına bağlı, kritere dayalı bir karardır. Tam ve kısıtlamasız, rekabetçi spora dönüşe genellikle ameliyattan 9 ila 12 ay sonrasına kadar izin verilmez. Bu süre, greftin biyolojik olarak olgunlaşması ve vücudun yeni duruma nöromüsküler olarak adapte olması için gereklidir.
Spora dönüş izni verilmeden önce karşılanması gereken bazı temel kriterler bulunmaktadır.
- Tam ve ağrısız diz hareket açıklığı
- Ameliyatlı bacak kas gücünün sağlam tarafın en az %90’ına ulaşması
- Fonksiyonel sıçrama testlerinde %90 simetri sağlanması
- Ağrı veya güvensizlik olmadan spora özgü hareketleri yapabilme
- Hastanın psikolojik olarak hazır olması
Bu ciddi yaralanma sonrası bazı hastalar, yaralanma öncesi en üst düzeydeki spor seviyelerine dönemeyebilirler. Ayrıca bu tür büyük diz travmaları, uzun vadede post-travmatik kireçlenme (osteoartrit) için riski artırabilir. Ameliyatın potansiyel komplikasyonları arasında ise sinir hasarı, dizde sertlik, enfeksiyon ve greftin yeniden kopması gibi riskler bulunur. Bu riskler, deneyimli bir cerrahi ekip ve uygun bir rehabilitasyon süreci ile en aza indirilir. Ancak doğru cerrahi teknik, titiz bir rehabilitasyon programı ve spora dönüş kriterlerine sabırla uyulması, hastaların büyük bir çoğunun aktif yaşamlarına ve sporlarına güvenli bir şekilde dönmesini sağlar.

Among the orthopedic doctors in Ankara, Prof. Dr. Murat Demirel completed his primary education at Ankara Kavaklıdere Primary School, and his secondary and high school education at Ankara Atatürk Anatolian High School. In 1998, he graduated from Ankara University Faculty of Medicine, and completed his residency, which he began at Ankara Numune Training and Research Hospital 1st Orthopedics and Traumatology Clinic, in 2004.
Prof. Dr. Demirel continued his academic studies within the Ankara University Institute of Health Sciences and is recognized for his expertise in orthopedics and traumatology. Throughout his professional career, he has carried out numerous surgical operations, academic publications, and scientific studies.