Topuk dikeni tedavisi, ağrının asıl kaynağı olan ve plantar fasiit olarak bilinen taban zarı iltihabını gidermeyi hedefler. Tedavinin ilk adımı genellikle dinlenme, ağrılı bölgeye buz uygulama, doğru ayakkabı seçimi ve ayağın yapısına özel olarak hazırlanan tabanlık (ortez) kullanımı gibi ameliyatsız yöntemlerdir. Tedavinin temelini oluşturan ve kalıcı rahatlama sağlayan en önemli unsur ise plantar fasya ve baldır kaslarına yönelik düzenli germe egzersizleridir. Bu konservatif yaklaşımların yetersiz kaldığı inatçı durumlarda, iyileşmeyi hızlandırmak için ESWT (şok dalga tedavisi) ve PRP gibi enjeksiyon yöntemlerine başvurulabilir. Cerrahi müdahale ise tüm bu yöntemler denendikten sonra nadiren gerekli görülen son çaredir.
Hastalık Adı | Topuk Dikeni (Plantar Fasiit) |
Etkilenen Bölge | Topuk, ayak tabanı |
Temel Nedenleri | Plantar fasya adı verilen bağ dokusunun zorlanması ve tekrarlayan mikrotravmalar; uzun süre ayakta durmak, uygunsuz ayakkabı kullanımı, aşırı kilo, düz tabanlık |
Belirtiler | Özellikle sabah ilk adımda topukta şiddetli ağrı, gün içinde azalan ancak uzun süreli ayakta kalınca tekrar artan ağrı |
Risk Faktörleri | Aşırı kilo, uzun süre ayakta kalma, yanlış ayakkabı, koşu gibi tekrarlayıcı aktiviteler, düz tabanlık veya yüksek kavisli ayak |
Tanı Yöntemleri | Klinik muayene, hastanın öyküsü, nadiren röntgen veya MRG ile topuk dikeni ya da plantar fasya kalınlaşması değerlendirilir |
Tedavi Yöntemleri | Dinlenme, buz uygulama, germe egzersizleri, tabanlık kullanımı, NSAİİ grubu ilaçlar, kortikosteroid enjeksiyonları; nadiren cerrahi |
Cerrahi Gerekliliği | İnatçı ve tedaviye dirençli vakalarda plantar fasya gevşetme operasyonu uygulanabilir |
Fizik Tedavi Gerekliliği | Genellikle önerilir; plantar fasya ve aşil tendonunun gerilmesi için egzersizler yapılır |
Olası Komplikasyonlar | Kronik ağrı, yürüyüş bozuklukları, ayak bileği veya diz problemleri |
İyileşme Süreci | Genellikle konservatif tedaviyle birkaç hafta ila birkaç ay içinde iyileşme görülür |
Takip Gerekliliği | Klinik izlem, fizik tedavi süreci ve ayakkabı uyumu açısından düzenli takip önerilir |
Tedavi hakkında detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!
Yazı İçeriği
Topuk Dikeni ve Sıkça Karıştırılan Plantar Fasiit Nedir ve Topuk Dikeni Tedavisi Nasıl Bir Yaklaşım Gerektirir?
Topuk dikeni, adından da anlaşılabileceği gibi, topuk kemiğinin alt kısmında, zamanla kalsiyum birikmesi sonucu oluşan ve röntgen filmlerinde küçük bir dikene veya gagaya benzeyen bir kemik çıkıntısıdır. Bu çıkıntı, plantar fasya adını verdiğimiz, topuk kemiğini parmak köklerine bağlayan ve ayağın kavisini destekleyen güçlü, lifli bir bağın yapışma noktasında meydana gelir.
Plantar fasya, yürürken, koşarken veya zıplarken vücudumuzun ağırlığını taşıyan ve bir yay gibi gerilerek şoku emen kritik bir yapıdır. Ancak bu yapıya kapasitesinin üzerinde, tekrarlayan bir yük bindiğinde, dokuda küçük yırtıklar ve hasarlar oluşmaya başlar. Vücudun bu hasara verdiği doğal yanıt ise iltihaplanma, yani inflamasyondur. İşte bu iltihaplanma durumuna “plantar fasiit” diyoruz ve topuk ağrısının ezici çoğunluğunun arkasındaki asıl sebep budur.
Bu iki durum arasındaki ilişkiyi şöyle düşünebilirsiniz: Plantar fasya üzerindeki kronik ve uzun süreli gerginlik, vücudun o bölgeyi güçlendirmek için bir savunma mekanizması olarak kemik üretmesine neden olabilir. Yani topuk dikeni, genellikle plantar fasiitin bir sonucu olarak ortaya çıkar, nedeni değil. Hatta toplumun yaklaşık %10’unda hiçbir şikayete yol açmayan topuk dikeni bulunur. Bu nedenle röntgende bir diken görülmesi, tedavinin odağını değiştirmez. Etkili bir topuk dikeni tedavisi, dikenin kendisini yok etmeye değil ağrının gerçek kaynağı olan plantar fasyadaki iltihabı gidermeye ve bu yapı üzerindeki aşırı yükü ortadan kaldırmaya odaklanır. Tedavi planı, dikenin varlığından çok, hastanın semptomlarının şiddetine, yaşam tarzına ve altta yatan nedenlere göre tamamen kişiye özel olarak şekillendirilir.
Ayak Tabanındaki Bu Sorunlara Yol Açan Sebepler Nelerdir ve Topuk Dikeni Tedavisi Bu Sebeplere Nasıl Odaklanır?
Topuk dikeni ve plantar fasiit, genellikle tek bir nedenden ziyade birçok faktörün bir araya gelmesiyle zaman içinde gelişen bir “aşırı kullanım” yaralanmasıdır. Vücudunuzun size “Artık bu yükü taşıyamıyorum!” deme şeklidir. Tedavinin başarısı, bu altta yatan kök nedenleri tespit edip ortadan kaldırmaya bağlıdır. Başlıca risk faktörleri ve tetikleyiciler mevcuttur.
Bu faktörlerden bazıları şunlardır:
- Fazla kilo veya obezite
- Ayak yapısıyla ilgili sorunlar
- Baldır kaslarında gerginlik
- Mesleki faktörler ve uzun süre ayakta kalma
- Yoğun veya hatalı yapılan sportif aktiviteler
- Yanlış ayakkabı seçimi
- Yaşın ilerlemesi
- Aktivite düzeyinde ani değişiklikler
Fazla kilolu olmak, attığınız her adımda plantar fasyanın taşıması gereken yükü katbekat artırır. Vücut ağırlığınızdaki %10’luk bir artış bile ayaklarınıza binen stresi önemli ölçüde yükseltir. Bu nedenle kilo kontrolü, tedavinin temel taşlarından biridir.
Ayak yapınız da önemli bir rol oynar. Hem düz tabanlık (pes planus) hem de çok yüksek ayak kavisi (pes cavus), yürüme sırasında basıncın ayak tabanına dengesiz dağılmasına neden olur. Düz tabanlıkta fasya aşırı gerilirken, yüksek kaviste ise şok emme kapasitesi azalır ve fasyanın belirli bir noktasına aşırı yük biner.
Baldır kaslarınızın (gastroknemius) gergin olması, ayak bileğinizin yukarı doğru esneme kabiliyetini kısıtlar. Bu durum yürüme sırasında plantar fasyanın daha fazla gerilmesine ve çekilmesine yol açarak sorunu tetikleyebilir. Çoğu zaman hastalar bu bağlantının farkında bile olmazlar.
Öğretmenlik, garsonluk, cerrahlık veya fabrika işçiliği gibi günün büyük bir bölümünü sert zeminlerde ayakta geçirerek yapılan meslekler, plantar fasya üzerinde sürekli bir baskı oluşturur.
Koşu, dans, basketbol gibi tekrarlayan zıplama ve darbe içeren sporlar, özellikle de uygun teknik veya ekipman olmadan yapıldığında plantar fasya için ciddi bir risk faktörüdür.
Yetersiz ark desteği sunan, tabanı çok ince veya sert olan ayağınıza tam oturmayan ayakkabılar giymek, fasyanın en büyük düşmanlarındandır. Özellikle parmak arası terlikler veya babetler gibi desteksiz ayakkabılarla uzun süre yürümek, soruna davetiye çıkarır.
Yaş ilerledikçe plantar fasya elastikiyetini bir miktar kaybeder ve topuğun altındaki doğal yağ yastıkçığı incelir. Bu da ayağın şok emme kapasitesini azaltır. Bu durum genellikle 40-60 yaş arasında daha sık görülür.
Hareketsiz bir yaşam tarzından aniden yoğun bir egzersiz programına geçmek veya yaptığınız aktivitenin süresini ya da yoğunluğunu birdenbire artırmak da fasyanın bu değişime adapte olamamasına ve yaralanmasına neden olabilir.
İşte topuk dikeni tedavisi, bu risk faktörlerini bir bir ele alır. Tedavi planınız, kilo vermenizi teşvik etmek, ayak yapınıza uygun tabanlıklar (ortezler) önermek, baldır kaslarınızı esnetecek egzersiz programları düzenlemek ve doğru ayakkabı seçimi konusunda sizi eğitmek gibi unsurları içerecektir. Amaç sadece ağrıyı geçirmek değil aynı zamanda doku üzerindeki stresi kalıcı olarak azaltarak sorunun tekrarlamasını önlemektir.
Topuk Dikeninin En Tipik Belirtileri Nelerdir ve Topuk Dikeni Tedavisi Bu Şikayetleri Nasıl Giderir?
Topuk dikeni ve plantar fasiitin belirtileri oldukça karakteristiktir ve hastalar genellikle benzer şikayetlerle başvurur. Bu belirtileri doğru tanımak, sorunun ne olduğunu anlamanıza yardımcı olabilir.
En sık karşılaşılan belirtiler aşağıdaki gibidir:
- Sabahları yataktan kalkınca atılan ilk adımlarda hissedilen keskin, batıcı ağrı
- Uzun süre oturduktan sonra ayağa kalkınca ortaya çıkan benzer bir ağrı
- Topuğun alt kısmında, genellikle iç tarafa yakın noktada hassasiyet
- Gün içinde yürüdükçe ağrının hafiflemesi
- Ancak gün sonunda veya yoğun aktivite sonrası ağrının tekrar artması
- Ağrının künt, sızlayıcı bir karaktere bürünmesi
- Nadiren topukta hafif şişlik veya sıcaklık artışı
- Çıplak ayakla sert zeminde yürümenin ağrıyı şiddetlendirmesi
Bu belirtiler arasında en tipik olanı “ilk adım ağrısı”dır. Gece boyunca veya uzun süreli dinlenme sırasında plantar fasya büzüşmüş ve kısalmış bir pozisyonda kalır. Siz ayağa kalkıp vücut ağırlığınızı verdiğinizde, bu kısa ve gergin fasya aniden gerilir ve bu durum topuğun yapışma noktasında keskin bir ağrıya neden olur. Birkaç dakika yürüdükten sonra fasya biraz esner ve kan dolaşımı arttığı için ağrı genellikle hafifler veya tamamen geçer. Ancak bu durum sorunun geçtiği anlamına gelmez; sadece geçici bir rahatlamadır.
Ağrının karakteri de kişiden kişiye değişebilir. Bazı hastalar “topuğuma çivi batıyor” veya “cam kırığı üzerinde yürüyorum” gibi ifadelerle tarif ederken, bazıları daha çok künt ve sızlayıcı bir ağrıdan şikayet eder.
Topuk dikeni tedavisi, öncelikle bu can sıkıcı belirtileri ortadan kaldırmaya odaklanır. Anti-inflamatuar tedaviler (ilaçlar, buz uygulaması) iltihabı baskılayarak ağrı, şişlik ve hassasiyeti azaltır. Germe egzersizleri ve gece atelleri, fasyanın esnekliğini artırarak o meşhur sabah sertliğini ve ağrısını hedefler. Kişiye özel tabanlıklar ve doğru ayakkabılar ise yürüme sırasında fasyaya binen anormal yükleri dengeleyerek her adımda dokunun daha az zorlanmasını sağlar. Tedavinin amacı, sizi sabahları korkmadan yataktan kaldıran, günlük aktivitelerinizi ve keyif aldığınız sporları ağrısız bir şekilde yapmanızı sağlayan konforlu bir yaşama geri döndürmektir.
Tedavi hakkında detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!
Topuk Ağrısında Doğru Tanı Nasıl Konulur ve Başarılı Bir Topuk Dikeni Tedavisi İçin Bu Neden Kritik Öneme Sahiptir?
Topuk ağrısı şikayetiyle bir Ortopedi ve Travmatoloji uzmanına başvurduğunuzda, tanı süreci genellikle birkaç adımdan oluşur. Doğru tanı, en etkili tedavi yolunu çizebilmek için hayati önem taşır çünkü topuk ağrısına neden olabilecek başka durumlar da vardır ve bunların dışlanması gerekir.
Tanı sürecinin ilk ve en önemli adımı, sizinle yapılacak detaylı bir görüşmedir. Doktorunuz size ağrınızla ilgili bir dizi soru soracaktır.
Bu sorulardan bazıları şunlardır:
- Ağrı nerede?
- Ne zaman başladı?
- Ağrıyı nasıl tarif edersiniz? (Batıcı, sızlayıcı, yanıcı vb.)
- Günün hangi saatlerinde daha kötü oluyor? Özellikle sabah ilk adımlarınız nasıl?
- Hangi aktiviteler ağrıyı artırıyor, hangileri azaltıyor?
- Mesleğiniz nedir? Hangi sporları yapıyorsunuz?
- Ne tür ayakkabılar giyiyorsunuz?
- Daha önce benzer bir sorun yaşadınız mı veya başka bir rahatsızlığınız var mı?
Bu soruların yanıtları, doktorunuza %80-90 oranında doğru tanı hakkında bir fikir verir. Ardından fizik muayeneye geçilir. Doktorunuz ayağınızı ve ayak bileğinizi dikkatlice inceler. Topuğunuzun altındaki hassas noktaları belirlemek için parmaklarıyla belirli bölgelere bastırır. Plantar fasyanın gerginliğini ve baldır kaslarınızın esnekliğini kontrol etmek için ayağınıza çeşitli hareketler yaptırır. Yürüyüşünüzü gözlemleyerek herhangi bir basma kusuru olup olmadığını değerlendirir.
Genellikle bu iki adım, plantar fasiit tanısını koymak için yeterlidir. Ancak bazı durumlarda, özellikle de şikayetleriniz tipik değilse veya tedaviye yanıt vermiyorsa, görüntüleme yöntemlerine başvurulabilir. Röntgen (X-ışını), bir topuk dikeninin olup olmadığını gösterir ve daha da önemlisi, ağrının kemik tümörü, kist veya stres kırığı gibi başka bir nedenden kaynaklanmadığından emin olmak için istenir. Unutmayın röntgende diken görülmesi, ağrının sebebinin kesinlikle o olduğu anlamına gelmez. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) veya Ultrason gibi daha ileri tetkikler ise fasyadaki kalınlaşmayı, ödemi, yırtıkları veya sinir sıkışması gibi yumuşak doku problemlerini daha detaylı görmek için nadiren gerekebilir.
Doğru tanının önemi şuradadır: Topuk ağrısı, başka ciddi durumların da bir belirtisi olabilir.
Ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bazı durumlar şunlardır:
- Topuk kemiğinde stres kırığı
- Tarsal tünel sendromu gibi sinir sıkışmaları
- Topuk altındaki yağ yastıkçığının incelmesi (yağ yastığı atrofisi)
- Aşil tendiniti veya bursit
- Romatoid artrit veya ankilozan spondilit gibi romatizmal hastalıklar
- Kemik enfeksiyonu (osteomiyelit) veya tümörler
İşte bu nedenle kendi kendinize “bende topuk dikeni var” diyerek geçiştirmek yerine bir uzmana başvurmak, bu olasılıkları eleyerek en doğru tedavi planının oluşturulmasını sağlar. Başarılı bir topuk dikeni tedavisi, ancak ve ancak doğru konulmuş bir tanı üzerine inşa edilebilir.
Ameliyatsız Yaklaşımlar Nelerdir ve Topuk Dikeni Tedavisi Genellikle Hangi Yöntemlerle Başlar?
Hastalar için en sevindirici haber, topuk dikeni ve plantar fasiit vakalarının %90’ından fazlasının ameliyata gerek kalmadan, konservatif olarak adlandırdığımız daha basit ve zahmetsiz yöntemlerle başarıyla tedavi edilebilmesidir. Tedavi bir merdiven gibidir; her zaman en basit basamaktan başlarız ve ancak gerekirse bir üst basamağa çıkarız. Bu süreçte en önemli rol arkadaşımız ise hastanın kendisi, yani sizsiniz. Tedaviye uyumunuz ve sabrınız, iyileşme hızınızı doğrudan etkiler.
Tedavinin ilk basamağında genellikle evde kolayca uygulayabileceğiniz yöntemler yer alır.
Bu temel yöntemlerden bazıları şunlardır:
- Aktivite düzenlemesi ve dinlenme
- Buz uygulaması
- Germe egzersizleri
- Doğru ayakkabı ve tabanlık kullanımı
Öncelikle, ağrınızı tetikleyen aktiviteleri bir süreliğine azaltmanız veya değiştirmeniz istenir. Örneğin koşu yapıyorsanız, bunun yerine yüzme veya bisiklet gibi ayağınıza daha az darbe bindiren sporlara yönelebilirsiniz. Gün içinde uzun süre ayakta kalıyorsanız, düzenli mola verip oturarak dinlenmeniz önemlidir.
Buz uygulaması, iltihabı ve ağrıyı azaltmanın en etkili ve kolay yollarından biridir. Küçük bir pet şişeyi suyla doldurup dondurabilir ve gün içinde birkaç kez, 15-20 dakika boyunca topuğunuzun altında yuvarlayarak ağrılı bölgeye masaj yapabilirsiniz.
Tedavinin belki de en kritik ve etkili bölümü germe egzersizleridir. Özellikle baldır kaslarını ve plantar fasyanın kendisini hedef alan düzenli germe hareketleri, dokudaki gerginliği azaltarak kalıcı bir rahatlama sağlar. Sabah yataktan kalkmadan önce ayak parmaklarınızı bir havlu yardımıyla kendinize doğru çekerek yapacağınız germe, o meşhur ilk adım ağrısını önemli ölçüde hafifletecektir. Duvara karşı yapılan baldır germe egzersizleri de tedavi planınızın vazgeçilmez bir parçası olacaktır.
Ayakkabılarınız, tedavinin sessiz kahramanlarıdır. Yeterli ark desteği olan topuk kısmı hafif yüksek ve yastıklaması iyi olan ayakkabılar tercih etmelisiniz. Gerekli durumlarda, ayağınızdaki basma kusurlarını düzeltmek ve fasyaya binen yükü dengelemek için hazır veya kişiye özel yapım tabanlıklar (ortezler) önerilebilir.
Bu ilk basamak tedavilere ek olarak doktorunuz ağrı ve iltihabı kontrol altına almak için kısa süreli non-steroidal anti-inflamatuar ilaçlar (NSAİİ) reçete edebilir. Eğer bu yöntemlerle birkaç hafta içinde yeterli yanıt alınamazsa, tedavi merdiveninin bir üst basamağına geçilir. Bu aşamada fizik tedavi devreye girer. Bir fizyoterapist eşliğinde yapılacak daha spesifik egzersizler, manuel terapi uygulamaları, ağrılı noktalar için kuru iğneleme veya iyileşmeyi hızlandıran bantlama teknikleri gibi yöntemler tedaviye eklenebilir. Ayrıca özellikle sabah ağrıları çok şiddetli olan hastalar için, gece boyunca fasyayı gergin pozisyonda tutan “gece atelleri” de oldukça faydalı olabilir.
Enjeksiyonlar Bir Seçenek midir ve Topuk Dikeni Tedavisi İçin Hangi Tür Enjeksiyonlar Uygulanır?
Aylarca süren konservatif tedavilere (egzersiz, tabanlık, fizik tedavi vb.) rağmen ağrılarınızda istenen düzeyde bir iyileşme sağlanamadıysa, doktorunuz tedavi seçenekleri arasına enjeksiyonları da dahil etmeyi düşünebilir. Enjeksiyonlar, doğrudan ağrılı bölgeye hedefe yönelik bir müdahale imkanı sunduğu için etkili olabilir. Günümüzde topuk dikeni tedavisinde başlıca iki tür enjeksiyon yöntemi öne çıkmaktadır.
Bunlar:
- Kortikosteroid (Kortizon) Enjeksiyonları
- Trombositten Zengin Plazma (PRP) Enjeksiyonları
Kortizon, çok güçlü bir anti-inflamatuar (iltihap giderici) ilaçtır. Doğrudan plantar fasyanın en ağrılı ve iltihaplı olduğu noktaya enjekte edildiğinde, hızla iltihabı baskılar ve ağrıda belirgin bir rahatlama sağlar. Özellikle çok şiddetli ağrısı olan ve bu ağrı nedeniyle egzersizlerini dahi yapamayan hastalar için bir “pencere” açarak fizik tedaviye katılımı kolaylaştırabilir. Ancak kortizon enjeksiyonlarının bazı önemli sınırlamaları vardır. Etkisi genellikle geçicidir ve birkaç ay içinde ağrı geri dönebilir. Daha da önemlisi, tekrarlayan enjeksiyonlar plantar fasya dokusunu zayıflatarak yırtılma (rüptür) riskini artırabilir ve topuk altındaki yağ yastıkçığında incelmeye neden olabilir. Bu nedenle genellikle bir veya en fazla iki enjeksiyondan fazlası önerilmez ve bu seçenek dikkatle değerlendirilmelidir.
PRP enjeksiyonu ise daha biyolojik ve onarıcı bir yaklaşım sunar. Bu yöntemde hastanın kendi kolundan az bir miktar kan alınır. Bu kan, özel bir işlemden (santrifüj) geçirilerek trombosit adı verilen ve kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücreler ayrıştırılır ve yoğunlaştırılır. Trombositler, içlerinde doku iyileşmesini ve yenilenmesini tetikleyen çok sayıda “büyüme faktörü” barındıran doğal bir şifa kaynağıdır. Elde edilen bu trombositten zengin plazma, yine doğrudan hasarlı plantar fasya dokusuna enjekte edilir. PRP’nin amacı, kortizon gibi sadece iltihabı baskılamak değil vücudun kendi doğal onarım mekanizmalarını uyararak kronikleşmiş hasarı tamir etmektir. Etkisi daha yavaş başlar ancak potansiyel olarak daha kalıcı olabilir. Hastanın kendi kanı kullanıldığı için alerjik reaksiyon riski yoktur ve dokuya zarar verme riski kortizona göre çok daha düşüktür. Hangi enjeksiyon yönteminin sizin için daha uygun olduğuna, durumunuzun kronikliğine ve tedavi hedeflerinize göre doktorunuzla birlikte karar vermeniz en doğrusudur.
Şok Dalgası (ESWT) Nedir ve Topuk Dikeni Tedavisi İçin Nasıl Bir Fayda Sağlar?
Ekstrakorporeal Şok Dalgası Tedavisi (ESWT), özellikle diğer konservatif yöntemlere yanıt vermeyen inatçı ve kronikleşmiş topuk ağrısı vakalarında kullanılan, ameliyatsız ve modern bir tedavi seçeneğidir. “Şok dalgası” terimi kulağa biraz ürkütücü gelse de işlem aslında vücut dışından yüksek enerjili ses dalgalarının hedeflenen dokuya odaklanması prensibine dayanır.
ESWT’nin etki mekanizması oldukça ilginçtir. Bu ses dalgaları, kronikleşmiş ve iyileşme süreci adeta durma noktasına gelmiş olan hasarlı dokuda kontrollü bir mikro travma yaratır. Bu durum vücudun dikkatini tekrar bu bölgeye çeker ve sanki yeni bir yaralanma olmuş gibi onarım mekanizmalarını yeniden harekete geçirir.
ESWT’nin vücutta başlattığı olumlu süreçler şunlardır:
- Bölgedeki kan akışının artması (Neovaskülarizasyon)
- Doku yenilenmesini sağlayan büyüme faktörlerinin salınımının uyarılması
- Kronik iltihabın azalması
- Ağrı sinyallerini taşıyan sinir liflerinin hassasiyetinin azalması
Tedavi, poliklinik şartlarında, anestezi gerektirmeden uygulanır. Bir jel sürüldükten sonra, bir el cihazı (aplikatör) aracılığıyla ses dalgaları topuğunuzun en ağrılı noktasına yönlendirilir. Bir seans yaklaşık 10-15 dakika sürer ve genellikle 1-2 hafta arayla toplam 3 ila 5 seanslık bir kür yeterli olur. İşlem sırasında hafif bir rahatsızlık veya ağrı hissedilebilir ancak bu durum genellikle tolere edilebilir düzeydedir.
ESWT, özellikle en az 6 aydır devam eden ve diğer tedavilere cevap vermeyen plantar fasiit vakalarında cerrahiye gitmeden önceki son ve etkili duraklardan biri olarak kabul edilir. Hastaların önemli bir kısmında ağrıda belirgin azalma ve fonksiyonlarda artış sağlayarak yaşam kalitesini yükseltir. Yan etki profili oldukça düşüktür; işlem sonrası geçici bir kızarıklık, hassasiyet veya hafif morarma görülebilir ancak bunlar birkaç gün içinde kendiliğinden geçer. Bu tedavinin sizin için uygun bir seçenek olup olmadığı, durumunuzun detaylı bir değerlendirmesi sonucunda ortopedi uzmanınız tarafından belirlenecektir.
Hangi Durumlarda Cerrahi Gerekir ve Topuk Dikeni Tedavisi İçin Ameliyat Seçenekleri Nelerdir?
Topuk dikeni ve plantar fasiit tedavisinde cerrahi, her zaman en son çare olarak düşünülür. Hastaların çok büyük bir kısmı (%95’e yakını) ameliyatsız yöntemlerle iyileştiği için, ameliyat kararı oldukça nadiren ve ancak belirli koşullar sağlandığında verilir. Bu aylarca hatta bazen bir yıla yakın bir süre boyunca tüm konservatif tedavi seçeneklerinin (dinlenme, egzersiz, tabanlık, fizik tedavi, enjeksiyonlar, ESWT vb.) denenmesine rağmen hastanın ağrılarında hiçbir belirgin iyileşme olmaması ve bu ağrının artık günlük yaşam aktivitelerini ciddi şekilde kısıtlar hale gelmesi durumudur.
Ameliyat kararı alınmadan önce şu kriterlerin karşılanması gerekir:
- En az 6-12 ay boyunca düzenli konservatif tedavi uygulanmış olması
- Tedaviye rağmen ağrının hastanın yaşam kalitesini düşürmeye devam etmesi
- Ağrıya neden olabilecek diğer tüm patolojilerin (stres kırığı, tümör, sinir sıkışması vb.) kesin olarak dışlanmış olması
Eğer cerrahiye karar verilirse, amaç genellikle gergin olan plantar fasya dokusunu rahatlatmaktır. Günümüzde bu amaçla uygulanan birkaç farklı cerrahi teknik bulunmaktadır.
En sık uygulanan cerrahi yöntemler şunlardır:
- Plantar Fasya Gevşetme (Fasyotomi)
- Gastroknemius Gevşetme (Baldır Kası Uzatma)
Plantar fasyotomi, en yaygın uygulanan prosedürdür. Bu ameliyatta, plantar fasyanın topuk kemiğine yapıştığı yerdeki gerginliği azaltmak için bu bağda küçük, kontrollü bir kesi yapılır. Bu işlem ya geleneksel açık yöntemle ya da küçük bir kamera yardımıyla yapılan daha modern endoskopik yöntemle gerçekleştirilebilir. Endoskopik yöntem daha küçük bir kesi gerektirdiği için genellikle daha hızlı bir iyileşme süreci sunar. Eğer röntgende çok büyük ve sorun yarattığı düşünülen bir topuk dikeni varsa, bu işlem sırasında diken de törpülenebilir. Ancak tekrar belirtmek gerekir ki asıl amaç dikeni almak değil fasyayı rahatlatmaktır.
Gastroknemius gevşetme ameliyatı ise, sorunun temelinde baldır kaslarındaki aşırı gerginliğin yattığı tespit edilen hastalar için uygun bir seçenektir. Bu işlemde, baldır kasını uzatmak için küçük bir kesi yapılır. Bu sayede ayak bileğinin esnekliği artar ve dolayısıyla plantar fasya üzerindeki çekme kuvveti azalır.
Her cerrahi işlem gibi bu ameliyatların da enfeksiyon, sinir hasarı, devam eden ağrı gibi potansiyel riskleri vardır. Ayrıca fasyanın aşırı gevşetilmesi, ayak kavisinin düşmesine neden olabilir. Bu nedenle cerrahi kararı, tüm fayda ve riskleri doktorunuzla detaylı bir şekilde konuştuktan sonra, ortaklaşa verilmesi gereken ciddi bir karardır.