Dirsek kırığı, üst kol kemiği (humerus) ile önkoldaki ulna ve radius kemiklerinin birleştiği eklem bölgesinde, genellikle travma sonucu meydana gelen kemik bütünlüğünün bozulmasıdır. Bu ciddi ortopedik yaralanma, basit bir kemik çatlağından eklem yüzeyinin tamamen parçalandığı ve bağların hasar gördüğü karmaşık tablolara kadar geniş bir yelpazede seyreder. Düşme, sert darbeler veya kazalar sonrasında dirsekte oluşan ani ve şiddetli ağrı, hızla gelişen şişlik, şekil bozukluğu ve kolu büküp açamama gibi belirtilerle kendini gösterir. El ve kol fonksiyonlarını doğrudan kısıtlayan bu durum kalıcı hareket kaybı ve kireçlenme riskini önlemek adına Ortopedi ve Travmatoloji uzmanı tarafından acil değerlendirme ve hassas bir tedavi süreci gerektirir.
Yazı İçeriği
Dirsek Kırığı Nedir ve Dirsek Eklemi Neden Bu Kadar Önemlidir?
Dirsek, vücudumuzun en karmaşık ve bir o kadar da büyüleyici mekanizmalarından biridir. Dışarıdan bakıldığında basit bir menteşe gibi açılıp kapanan bir yapı gibi dursa da içeride üç farklı kemiğin muazzam bir uyumla çalıştığı bir sistem vardır. Üst koldan gelen humerus kemiği, aşağıda ulna ve radius kemikleriyle buluşur. Bu üçlü yapı bize iki temel hareket yeteneği kazandırır. Birincisi, kolumuzu büküp açmamızı sağlayan fleksiyon ve ekstansiyon hareketidir. İkincisi ise avuç içimizi yukarı veya aşağı çevirmemizi sağlayan, önkolun dönme hareketidir.
Bu eklemin bir diğer özelliği de oldukça sıkı bir yapıya sahip olmasıdır. Kemikler birbirine o kadar uyumlu geçer ki normal şartlarda yerinden oynaması zordur. Bu yapıyı bir arada tutan çok güçlü yan bağlar ve kas grupları vardır. Ancak bu sıkı ve iç içe geçmiş yapı bir kırık meydana geldiğinde işleri biz hekimler için biraz zorlaştırır. Çünkü eklem yüzeyindeki milimetrik bir bozulma veya kayma bile, iyileşme sürecinden sonra dirseğin o akışkan hareketini engelleyebilir. Dirsek, vücudun hatayı en az tolere eden eklemlerinden biridir. Bu yüzden buradaki kırıklar, sadece kemiğin iyileşmesi değil fonksiyonun korunması açısından da büyük hassasiyet gerektirir.
Dirsek Kırığı Neden Olur ve Kimlerde Daha Sık Görülür?
Polikliniğimize başvuran hastalara baktığımızda, dirsek kırıklarının genellikle iki farklı yaş grubunda ve iki farklı mekanizmayla oluştuğunu görürüz. Bu dağılım bize yaralanmanın şiddeti hakkında da ipuçları verir. İlk grup genellikle genç hastalardır ve bu grupta yaralanmalar yüksek enerjili travmalar sonucu meydana gelir. Trafik kazaları, yüksekten düşmeler veya sert temas gerektiren spor müsabakaları bu grubun ana nedenleridir. Bu tür travmalarda kemik genellikle çok parçalı kırılır ve yumuşak doku hasarı da tabloya eşlik eder.
İkinci grup ise daha ileri yaşta olan ve kemik kalitesi osteoporoz gibi nedenlerle biraz azalmış hastalarımızdır. Bu grupta basit bir ev kazası, halıya takılma veya yolda yürürken dengesini kaybedip düşme gibi düşük enerjili travmalar bile ciddi kırıklara yol açabilir. En sık karşılaştığımız oluş mekanizması ise “açık el üzerine düşme” şeklindedir. Kişi düşerken refleks olarak kendini korumak için elini yere uzatır. Vücudun tüm ağırlığı el bileğinden dirseğe doğru iletilir ve bu ani yüklenme, dirsekteki kemiklerin dayanamayacağı bir baskı oluşturarak kırılmaya veya çıkmaya neden olur.
Dirsek kırığı riskini artıran bazı faktörler şunlardır:
- İleri yaş
- Osteoporoz
- Temas sporları
- Denge bozuklukları
- Yüksek riskli meslekler
- Beslenme yetersizlikleri
- Kas zayıflığı
Dirsek Kırığı Belirtileri Nelerdir?
Bir dirsek kırığı oluştuğunda vücudunuz size bir şeylerin ters gittiğini çok net ve gürültülü bir şekilde anlatır. Bu sinsi ilerleyen bir durum değildir. Travma anında hasta genellikle dirseğinde bir patlama sesi veya hissi duyabilir. Hemen ardından çok keskin bir ağrı başlar. Bu ağrı, dirseği hareket ettirmeye çalıştığınızda veya bölgeye dokunulduğunda dayanılmaz hale gelebilir. Ancak bizim için ağrıdan daha önemli olan bazı işaretler vardır:
Özellikle sinir ve damar yapılarının durumu kırığın ciddiyetini belirleyen en kritik unsurdur. Kırılan kemik uçları bazen o bölgeden geçen sinirlere baskı yapabilir veya onları zedeleyebilir. Bu durumda hastalar parmaklarında uyuşma veya karıncalanma hissederler. Eğer parmaklarda his kaybı, hareket ettirememe veya elde solukluk ve soğukluk varsa, bu durum acil müdahale gerektiren bir dolaşım sorununa işaret ediyor olabilir. Ayrıca kırık bölgesindeki kanama nedeniyle doku hızla şişer ve cilt altında morarmalar meydana gelir.
Dirsek kırığı durumunda görülen yaygın belirtiler şunlardır:
- Şiddetli ağrı
- Hızla gelişen şişlik
- Morarma
- Hareket kısıtlılığı
- Şekil bozukluğu
- Parmaklarda uyuşma
- Elde soğukluk
- Dirsekte kilitlenme hissi
- Çıtırtı sesi
Dirsek Kırığı Tanısı Hangi Yöntemlerle Konulur?
Hastamız acil servise veya polikliniğe geldiğinde, öncelikle detaylı bir fizik muayene yaparız. Bu muayenede sadece kemiğe değil el bileğinin nabzına, parmakların hareketine ve hissetme yeteneğine bakarız. Çünkü damar ve sinir hasarı bizim kırmızı çizgimizdir. Fizik muayeneden sonra, gözle göremediğimiz kemik yapısını incelemek için görüntüleme teknolojilerine başvururuz.
İlk basamak her zaman standart röntgen filmidir. Dirseğin önden ve yandan çekilen grafileri bize kırığın varlığı, yeri ve büyük parçaların durumu hakkında çok değerli bilgiler verir. Çoğu zaman basit bir röntgen tanı koymak için yeterlidir. Ancak bazen kırık o kadar incedir ki röntgende net bir hat olarak görülmez. Bu durumlarda “yağ yastıkçığı belirtisi” dediğimiz dolaylı bulgulara bakarız. Eklem içindeki kanama, yağ dokusunu iterek röntgende bir gölge oluşturur ve bu bize “burada gizli bir kırık var, dikkatli ol” mesajını verir.
Eğer kırık eklem içine uzanıyorsa veya çok parçalıysa, röntgen yetersiz kalabilir. İşte o zaman Bilgisayarlı Tomografi (BT) devreye girer. BT, dirseğin üç boyutlu haritasını çıkarmamızı sağlar. Kırık kaç parça? Parçalar nereye savrulmuş? Eklem yüzeyinde ne kadarlık bir çökme var? Bu soruların cevabını milimetrik hassasiyetle BT’de buluruz. Özellikle ameliyat planlayacaksak, bu harita bizim için hayati önem taşır. Eğer bağların durumundan veya sinir sıkışmasından şüpheleniyorsak da Manyetik Rezonans (MRI) görüntüleme yöntemini tercih ederiz.
Tanı sürecinde kullanılan yöntemler şunlardır:
- Fizik muayene
- Röntgen grafileri
- Bilgisayarlı tomografi
- Manyetik rezonans
- Damar ultrasonu
Dirsek Kırığı Çeşitleri ve Sınıflandırması Nasıldır?
Her dirsek kırığı aynı değildir ve her biri farklı bir yaklaşım gerektirir. Kırığın hangi kemikte olduğu, eklem yüzeyine ulaşıp ulaşmadığı ve parçaların ne kadar yer değiştirdiği tedavi planımızı tamamen değiştirir. Biz hekimler kırıkları genellikle anatomik bölgelerine göre sınıflandırırız. Örneğin kol kemiğinin alt ucunda meydana gelen “Distal Humerus Kırıkları”, genellikle eklem yüzeyini de ilgilendiren, parçalı ve onarımı en zor kırıklardandır. Bu kırıklar genellikle “T” veya “Y” şeklinde olabilir ve cerrahi ustalığı en çok gerektiren durumlardır.
Bir diğer sık gördüğümüz tür “Olekranon Kırıkları”dır. Olekranon, dirseğinizi masaya dayadığınızda hissettiğiniz o sivri kemik ucudur. Bu kemik, kolun arkasındaki triseps kasının yapışma yeridir. Kırık oluştuğunda bu güçlü kas, kopan kemik parçasını yukarı doğru çeker. Bu yüzden bu kırıklarda kemik parçaları genellikle birbirinden ayrılır ve hasta kolunu yerçekimine karşı düz bir şekilde kaldıramaz.
Önkolun dönme hareketini sağlayan tekerlek şeklindeki kemiğin kırılmasına ise “Radius Başı Kırığı” denir. Genellikle el üzerine düşme sonucu oluşur ve dirseğin dönme hareketini bloke edebilir. Bir de “Koronoit Kırıkları” vardır ki bu küçük kemik parçası dirseğin arkaya çıkmasını engelleyen çok önemli bir takoz görevi görür. Bu kemiğin kırılması genellikle dirseğin yerinde duramaması yani instabilite anlamına gelir.
Dirsek bölgesinde görülen ana kırık tipleri şunlardır:
- Distal humerus kırıkları
- Olekranon kırıkları
- Radius başı kırıkları
- Koronoit kırıkları
- Suprakondiler kırıklar
- Kondil kırıkları
- Epikondil kırıkları
Korkunç Üçlü (Terrible Triad) Yaralanması Nedir?
Tıp literatüründe adı gibi kendisi de oldukça ürkütücü olan özel bir yaralanma türü vardır: “Terrible Triad” yani “Korkunç Üçlü”. Bu yaralanma, dirseğin başına gelebilecek en talihsiz olaylar zinciridir. Dirsek çıkığı ile birlikte aynı anda hem radius başı kırığı hem de koronoit kırığı meydana gelir. Bu durum neden bu kadar korkutucudur? Çünkü dirseği yerinde tutan neredeyse tüm mekanizmalar, hem kemik yapılar hem de bağlar aynı anda iflas etmiştir.
Bu yaralanma tipinde dirsek tamamen instabildir, yani en ufak bir harekette tekrar yerinden çıkmaya meyillidir. Bu tablo bir ortopedi cerrahı için yönetilmesi en zorlu senaryolardan biridir. Tedavisi kesinlikle cerrahidir ve çok titiz bir planlama gerektirir. Ameliyatta hem kırılan kemikleri tamir etmek hem de kopan bağları, özellikle dış yan bağı onarmak gerekir. Bazen parçalanan radius başını onarmak mümkün olmaz ve yerine protez takmak zorunda kalırız. Bu yaralanmanın iyileşme süreci diğerlerine göre daha uzundur ve rehabilitasyon aşaması büyük sabır gerektirir.
Dirsek Kırığı Tedavisi Nasıl Belirlenir?
Bir dirsek kırığıyla karşılaştığımızda tedavi kararını verirken kendimize sorduğumuz en temel soru şudur: “Bu dirsek stabil mi ve eklem yüzeyi pürüzsüz mü?” Eğer kırılan kemik parçaları yerinden oynamamışsa, yani anatomik pozisyonunu koruyorsa ve dirseği hareket ettirdiğimizde parçalar yerinde sabit duruyorsa, buna “stabil kırık” deriz. Bu durumda ameliyata gerek kalmadan tedavi şansımız yüksektir.
Ancak eğer kemik parçaları birbirinden ayrılmışsa, dönmüşse veya eklem yüzeyinde bir basamaklanma (pürüz) oluşmuşsa işler değişir. Eklem yüzeyindeki en ufak bir pürüz, ileride kireçlenmeye ve ağrılı bir dirseğe yol açacaktır. Ayrıca kırık parçaları nedeniyle dirsek yerinde duramıyor ve çıkma eğilimi gösteriyorsa, cerrahi müdahale kaçınılmaz hale gelir. Bizim tedavideki ana hedefimiz sadece kemiği kaynatmak değildir. Asıl amacımız “erken hareket”tir. Dirsek, hareketsizliğe hiç tahammülü olmayan, çok çabuk donan ve sertleşen bir eklemdir. Bu yüzden tedaviyi planlarken hastayı en kısa sürede, mümkünse birkaç gün içinde hareket ettirebileceğimiz yöntemi seçeriz.
Cerrahi kararı etkileyen faktörler şunlardır:
- Kırığın yer değiştirme miktarı
- Eklem yüzeyindeki bozulma
- Bağ yaralanması varlığı
- Hastanın yaşı
- Hastanın aktivite düzeyi
- Sinir hasarı durumu
- Açık kırık varlığı
Dirsek Kırığı Ameliyatsız Tedavi Edilebilir mi?
Evet, her dirsek kırığı ameliyat gerektirmez. Eğer şanslı gruptaysanız ve kırığınız yerinden oynamamış, stabil bir kırıksa, ameliyatsız yöntemlerle, yani konservatif tedaviyle iyileşmek mümkündür. Ancak burada modern tıbbın yaklaşımı eskisine göre biraz değişmiştir. Eskiden dirsek kırıklarında kolu uzun süre alçıda tutardık. Artık biliyoruz ki uzun süreli alçı, dirsek için yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. Çünkü uzun süre hareketsiz kalan dirsekte kalıcı sertlikler gelişir.
Bu nedenle günümüzde ameliyatsız tedavide bile “kısa süreli tespit” prensibini uygularız. Genellikle 1 hafta, en fazla 2-3 hafta süreyle bir atel, yarım alçı veya basit bir kol askısı kullanırız. Bu sürenin amacı, ilk günlerdeki şiddetli ağrıyı ve ödemi kontrol altına almaktır. Ağrı hastanın tolere edebileceği seviyeye iner inmez, ateli çıkarıp kontrollü hareketlere başlarız. Bu süreçte sık sık röntgen çekerek kemiğin kayıp kaymadığını kontrol ederiz. Eğer takip sırasında bir kayma görürsek, tedavi planımızı cerrahiye çevirebiliriz.
Konservatif tedavide kullanılan araçlar şunlardır:
- Uzun kol ateli
- Kol askısı
- Elastik bandaj
- Menteşeli dirsekliği
- Buz uygulaması
- Ödem çözücü ilaçlar
- Ağrı kesiciler
Dirsek Kırığı Ameliyatı ve Cerrahi Yöntemler Nelerdir?
Cerrahi tedavi gerektiğinde, dünya genelinde kabul görmüş altın standart yöntem “Açık Redüksiyon ve İnternal Fiksasyon” yani kısaca ORIF dediğimiz işlemdir. Bu süslü tıbbi terimin anlamı şudur: Kırık bölgesini cerrahi olarak açarız, kırılan parçaları bir yapbozun parçaları gibi milimetrik hassasiyetle yerine oturturuz ve bu pozisyonu korumak için titanyum plaklar ve vidalarla sabitleriz. Bu sabitleme işlemi o kadar güçlü olmalıdır ki hasta narkozun etkisinden çıktığında kolunu hareket ettirebilsin.
Özellikle distal humerus kırıklarında, kemiğin her iki yanına plak koyarak “çelik gibi” sağlam bir yapı oluşturmayı hedefleriz. Olekranon kırıklarında ise bazen plak yerine, teller ve çiviler kullandığımız “gergi bandı” tekniğini uygularız. Bu teknik, triseps kasının çekme kuvvetini, kırık hattını birbirine sıkıştıran bir kuvvete dönüştüren zekice bir biyomekanik prensibe dayanır.
Bazı durumlarda, özellikle kemik kalitesi çok düşük olan ileri yaşlı hastalarda, kemik o kadar çok parçalanmıştır ki (adeta tuz buz olmuştur), vidalarla tutturmak imkansız hale gelir. Veya kemik onarılsa bile kan dolaşımı bozulup öleceği öngörülür. İşte bu gibi durumlarda, hasarlı eklem yüzeylerini tamamen çıkarıp yerine metal ve polietilenden yapılmış yapay bir eklem, yani “Total Dirsek Protezi” takarız. Protez ameliyatları, ağrıyı kesmek ve fonksiyonu sağlamak için harika bir seçenektir ve yaşlı hastalarda çok yüz güldürücü sonuçlar verir.
Cerrahi sırasında kullanılan materyaller şunlardır:
- Titanyum plaklar
- Kilitli vidalar
- Çelik teller
- Metal çiviler
- Sütür çapaları
- Eklem protezleri
- Kemik greftleri
Dirsek Kırığı Ameliyatı Sonrası İyileşme Süreci Nasıldır?
Ameliyatın başarılı geçmesi, sürecin bittiği anlamına gelmez; aslında zorlu maratonun sadece ilk yarısı tamamlanmıştır. İkinci ve belki de daha önemli yarısı rehabilitasyon sürecidir. Dirsek cerrahisinde bizim en büyük düşmanımız “sertlik”tir. Bu yüzden ameliyat sonrası dönemde fizyoterapi hayati önem taşır. İyileşme sürecini genellikle üç ana evreye ayırarak yönetiriz.
İlk evre, ameliyattan hemen sonra başlayan “Koruma ve Ödem Kontrolü” evresidir. Bu dönemde henüz dikişler alınmamıştır ve dokular hassastır. Ancak bu hiç hareket etmeyeceğiniz anlamına gelmez. Ameliyatın ertesi günü parmak, el bileği ve omuz hareketlerine hemen başlarız. Doktorun izin verdiği ölçüde, diğer elinizle destekleyerek dirseği nazikçe büküp açma egzersizleri yaparız. Kolu kalp seviyesinde tutmak ve buz uygulamak şişliği azaltmak için çok önemlidir.
İkinci evre, genellikle 3. haftadan sonra başlayan “Hareket Kazanma” evresidir. Yara iyileştikten sonra hareketleri kademeli olarak artırırız. Artık hasta kendi kas gücüyle dirseğini aktif olarak hareket ettirmeye başlar. Bu dönemde amaç dirseğin tam açılmasını ve kapanmasını sağlamaktır. Henüz ağır kaldırmak yasaktır, sadece eklem açıklığına odaklanılır. Üçüncü evre ise kemik kaynamasının röntgende görüldüğü, genellikle 8. haftadan sonra başlayan “Güçlendirme” evresidir. Lastikler ve hafif ağırlıklarla kasları eski gücüne kavuşturmayı hedefleriz.
Rehabilitasyonun temel hedefleri şunlardır:
- Ödemi azaltmak
- Ağrıyı yönetmek
- Hareket açıklığını korumak
- Kas erimesini önlemek
- Fonksiyonu geri kazanmak
- Günlük yaşama dönüşü sağlamak
Dirsek Kırığı Sonrası Olası Komplikasyonlar Nelerdir?
Her cerrahi müdahalenin kendine has riskleri vardır ancak dirsek bölgesinin kendine özgü bazı “huysuzlukları” bulunur. Bunların en başında “dirsek sertliği” gelir. Dirsek, travmaya karşı aşırı tepki verebilen bir eklemdir ve eklem kapsülü hızla kalınlaşıp hareketi kısıtlayabilir. Eğer hasta egzersizlerini aksatırsa veya rehabilitasyon yetersiz kalırsa, dirsek belli bir açıda donup kalabilir. Bu durumda bazen “artroliz” dediğimiz, yapışıklıkları açmaya yönelik ikinci bir ameliyat gerekebilir.
Bir diğer ilginç ve can sıkıcı komplikasyon “Heterotopik Ossifikasyon”dur. Vücut, iyileşme sürecinde bazen işi abartır ve olmaması gereken yerlerde, örneğin kasların içinde yeni kemik dokusu oluşturmaya başlar. Bu yeni kemikler eklemin hareketini mekanik olarak engeller. Bunu önlemek için ameliyat sonrası bazı özel ilaçlar kullanırız. Ayrıca kırık bölgesine yakın geçen sinirlerin etkilenmesi sonucu geçici veya kalıcı his kayıpları, parmaklarda güçsüzlükler görülebilir. Sigara içen hastalarda ise kemik kaynamasının gecikmesi veya hiç kaynamaması (non-union) riski, içmeyenlere göre kat kat daha fazladır.
Olası komplikasyonlar şunlardır:
- Eklem sertliği
- Enfeksiyon
- Kaynamama
- Yanlış kaynama
- Sinir yaralanması
- Damar hasarı
- Heterotopik ossifikasyon
- İmplant yetmezliği
Dirsek Kırığı Olan Hastalar İçin Öneriler Nelerdir?
Dirsek kırığı geçiren bir hasta için sürecin anahtarı “sabır” ve “uyum”dur. İyileşme, bir günde gerçekleşen bir olay değil zamana yayılan biyolojik bir süreçtir. Bu süreçte hastalarımıza verdiğimiz en önemli tavsiye sigaradan kesinlikle uzak durmalarıdır. Sigara, kılcal damarları daraltarak kırık bölgesine giden oksijen ve besin miktarını azaltır, bu da kemik iyileşmesini ciddi şekilde bozar.
Beslenme de iyileşmenin yapı taşlarını oluşturur. Protein, kalsiyum ve D vitamini açısından zengin bir diyet, kemik yapımını destekler. Ancak en kritik nokta egzersizlerdir. Fizyoterapistinizin verdiği ödevleri, bazen ağrı sınırında olsa bile yapmak zorundasınız. “Canım acıyor, bugün yapmayayım” demek, dirseğin donmasına davetiye çıkarmaktır. Ağrı kesicilerinizi egzersizden yarım saat önce alarak bu süreci daha konforlu hale getirebilirsiniz. Unutmayın dirsek kırığı sonrası eski fonksiyonunuza kavuşmanız, cerrahın ustalığı kadar sizin çabanıza da bağlıdır.
Hastalar için kritik öneriler şunlardır:
- Sigarayı bırakmak
- Düzenli egzersiz yapmak
- Protein ağırlıklı beslenmek
- Kalsiyum takviyesi almak
- D vitamini seviyesini korumak
- Doktor kontrollerini aksatmamak
- Ağır kaldırmaktan kaçınmak

Prof. Dr. Murat Demirel, 1974 yılında Ankara’da doğmuş, 1998 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nde uzmanlık eğitimine başlamış ve 2004 yılında Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı unvanını almıştır. Uzmanlık sonrası dönemde kas-iskelet sistemi hastalıklarının cerrahi ve konservatif tedavilerine odaklanmış, yenilikçi ortopedik yaklaşımları klinik pratiğine entegre etmiştir.
Omuz, diz, kalça ve ayak bileği eklemlerine yönelik ileri düzey cerrahi uygulamalarda uzmanlaşan Prof. Dr. Demirel; omuz artroskopisi, diz protezi, robotik cerrahi, kök hücre tedavisi ve PRP uygulamaları konularında deneyim sahibidir. Güncel ortopedi pratiğinde fonksiyonel sonuçları artıran minimal invaziv ve biyolojik tedavi yöntemlerini önceliklendirmektedir.
Halen Ankara’daki özel kliniğinde ortopedi ve travmatoloji alanında hasta kabul eden Prof. Dr. Murat Demirel, ileri görüntüleme teknolojileri ve multidisipliner yaklaşımla kişiye özel tedavi planları oluşturmaktadır. Cerrahi ve rejeneratif ortopediyi birleştiren vizyoner yaklaşımıyla, hareket sistemi hastalıklarının tedavisinde yaşam kalitesini merkeze alan modern çözümler sunmaktadır.

