Avasküler nekroz, osteonekroz olarak da bilinir ve kemiğe giden kan akışının bozulması sonucu kemik dokusunda hücre ölümü meydana gelir. Bu durum özellikle kalça başında görülür ve ilerledikçe eklem yüzeyinde çökme, şiddetli ağrı ve hareket kısıtlılığına yol açabilir.
Osteonekroz belirtileri arasında yük binen eklemlerde ağrı, hareket kısıtlılığı ve topallama sayılabilir. Erken evrelerde ağrı hafif seyrederken, ilerleyen aşamalarda sürekli ve istirahatte de devam eden bir hale gelir. Bu nedenle erken tanı ve düzenli takip büyük önem taşır.
Avasküler nekrozun nedenleri arasında travmalar, kortikosteroid kullanımı, aşırı alkol tüketimi ve bazı sistemik hastalıklar bulunur. Risk faktörleri göz önünde bulundurularak hastaların yaşam tarzı düzenlemeleri ve ilaç kullanımlarının kontrol altında tutulması gerekir.
Tedavi seçenekleri hastalığın evresine göre değişir. Erken dönemde ilaç tedavisi, yük kısıtlaması ve fizik tedavi uygulanabilirken, ilerlemiş olgularda cerrahi girişim, özellikle protez ameliyatları gündeme gelir. Tedavinin amacı ağrıyı azaltmak, eklem fonksiyonlarını korumak ve yaşam kalitesini artırmaktır.
Yazı İçeriği
Avasküler Nekroz (Osteonekroz) Nedir?
Avasküler nekroz, yani osteonekroz, kemik dokusunun yeterli kan akışı alamaması sonucu canlılığını yitirmesiyle oluşan ciddi bir rahatsızlıktır. Bu durum genellikle kalça, diz, omuz gibi büyük eklemleri etkiler. Travma, uzun süreli kortikosteroid kullanımı veya aşırı alkol tüketimi gibi etkenler hastalığın gelişiminde rol oynayabilir. Tedavi edilmezse kemik çökmesine ve eklem fonksiyon kaybına neden olabilir.
Avasküler Nekroz Kemikte Nasıl Bir Süreç Başlatır?
Vücudumuzdaki kemikleri, içinde sürekli bir yaşam döngüsü olan canlı yapılar olarak düşünmek gerekir. Bu yaşamın devamlılığı, kemiğin en derinlerine kadar ulaşan incecik kan damarları ağı sayesinde sağlanır. Avasküler nekroz, bu hassas damar ağında bir sorun olduğunda başlar. Kan akışı kritik bir seviyenin altına düştüğünde, kemik hücreleri oksijensiz ve besinsiz kalır ve bu durum hücrelerin ölümüne yol açar. Bu süreç genellikle uzun kemiklerin ekleme komşu olan ve “epifiz” adını verdiğimiz yuvarlak uç kısımlarında meydana gelir.
Vücudumuz bu hasarı fark ettiğinde hemen bir onarım mekanizmasını devreye sokar. Hasarlı bölgenin etrafında yeni kan damarları oluşturmaya ve ölü dokuyu temizlemek için özel hücreleri (makrofajlar) oraya göndermeye çalışır. Ancak bu onarım süreci çoğu zaman yetersiz kalır. Vücut, ölü kemik iskeletini yeterince hızlı bir şekilde temizleyemez ve bunun yerine, bu cansız iskeletin üzerine yeni kemik dokusu örmeye başlar. Bu durum röntgen filmlerinde o bölgenin neden daha yoğun ve beyaz (“sklerotik”) göründüğünü açıklar.
Bu tablodaki en önemli sorunlardan biri de kemiğin kendi içindeki basıncın artmasıdır. Kemiği, esnemeyen, sert duvarlı kapalı bir kutu olarak hayal edin. Kan akışının bozulmasıyla içeride biriken sıvılar veya yağ hücreleri, bu kapalı kutunun içindeki basıncı artırır. Artan bu basınç, sağlam kalmış o incecik damarları daha da ezer ve kan akışını iyice engeller. Bu durum bir kısır döngü yaratır: Kan akışının azalması basıncı artırır, artan basınç da kan akışını daha da azaltır. İşte bu “kemik kompartman sendromu” olarak adlandırılan durum cerrahi tedavilerin neden kemik içindeki basıncı düşürmeye odaklandığını da açıklar.
Sonuçta, beslenemeyen, iç basıncı artan ve onarım süreci başarısız olan kemik dokusu giderek zayıflar. Biz günlük hayatımızda yürümeye, koşmaya devam ettikçe, bu zayıflamış kemik segmenti üzerindeki yüke daha fazla dayanamaz. Önce eklem kıkırdağının hemen altında ince bir çatlak oluşur, ardından da kemik tamamen çöker. Eklem yüzeyinin pürüzsüz yapısı bozulur, bu da şiddetli ağrıya, hareket kısıtlılığına ve nihayetinde ileri derecede eklem kireçlenmesine (osteoartrit) yol açar. Tüm bu yıkıcı süreç birkaç aydan birkaç yıla yayılan bir zaman diliminde gerçekleşebilir.
Avasküler Nekroz Nedenleri Nelerdir?
Avasküler nekrozun ortaya çıkış nedenleri temelde iki ana grupta incelenir: Kemiğe giden kan damarlarını doğrudan zedeleyen kazalar (travmatik) ve kan akışını dolaylı yollarla bozan çeşitli sistemik faktörler (travma dışı). Bu ayrım klinikte çok önemlidir. Çünkü travmaya bağlı gelişen durum genellikle olayın yaşandığı tek bir eklemde görülürken, travma dışı nedenlerle ortaya çıkan avasküler nekroz vakalarının %70-80 gibi çok yüksek bir oranında her iki eklemde birden (örneğin her iki kalçada) görülme eğilimi vardır. Bu nedenle bir kalçasında travma dışı bir nedenle avasküler nekroz saptanan bir hastanın, o an için hiçbir şikayeti olmasa bile diğer kalçasının da mutlaka görüntüleme yöntemleriyle kontrol edilmesi bir zorunluluktur. Bu proaktif yaklaşım hastalığı diğer eklemde henüz en erken evrede, yani eklem korunabilecek bir aşamadayken yakalama fırsatı sunar.
Travma Avasküler Nekroza Nasıl Yol Açar?
Bu durumda sebep, kemiği besleyen atardamarların fiziksel olarak hasar görmesidir. Özellikle kalça ekleminde, uyluk kemiğinin başını (femur başı) besleyen damarlar oldukça narin bir yapıya sahiptir ve belirli yaralanmalara karşı çok savunmasızdır. En sık karşılaşılan travmatik nedenler şunlardır:
- Yerinden kaymış kalça boyun kırıkları
- Kalça eklemi çıkıkları
Bu tür ciddi yaralanmalar sırasında, femur başına kan taşıyan o kritik damarlar gerilebilir, yırtılabilir veya içlerinde kan pıhtısı oluşarak tıkanabilir. Bu da femur başına giden kan akışını aniden keserek kemik ölümüne zemin hazırlar. Yaşanan travmanın şiddeti ne kadar fazlaysa, avasküler nekroz gelişme riski de o kadar artar. Örneğin ciddi şekilde yerinden oynamış bir kalça kırığından sonra bu risk %50’lere kadar çıkabilir. Benzer şekilde bir kalça çıkığının yerine oturtulması ne kadar gecikirse, risk de o oranda yükselir.
Travma Dışındaki Risk Faktörleri Nelerdir?
Travmatik olmayan vakaların arkasında yatan nedenler çok çeşitli olsa da bunların ezici bir çoğunluğundan iki ana faktör sorumludur. Bunlar uzun süreli kortizon kullanımı ve aşırı alkol tüketimidir. Bu iki faktör, travma dışı tüm vakaların %80’inden fazlasını oluşturur. Diğer sistemik risk faktörleri de mevcuttur. En sık karşılaşılan travma dışı risk faktörleri şunlardır:
- Uzun süreli ve yüksek doz kortizon kullanımı
- Aşırı ve kronik alkol tüketimi
- Orak hücreli anemi gibi kan hastalıkları
- Pıhtılaşmaya yatkınlık yaratan durumlar (trombofili)
- Sistemik lupus eritematozus (SLE) gibi otoimmün hastalıklar
- Gaucher hastalığı gibi metabolik depo hastalıkları
- Organ nakli sonrası kullanılan ilaçlar
- Radyoterapi ve kemoterapi tedavileri
- Dalgıçlarda görülen vurgun (dekompresyon hastalığı)
- Sigara kullanımı
Görünüşte birbirinden çok farklı olan bu durumlar aslında genellikle birkaç ortak mekanizma üzerinden kemiğe zarar verir. Ya damar içinde yağ pıhtıları veya anormal kan hücreleri gibi tıkaçlar oluştururlar ya da kemik iliğindeki yağ hücrelerinin anormal şekilde büyümesine neden olarak kemik içi basıncı artırır ve damarları dışarıdan sıkıştırırlar.
Özellikle romatizmal hastalıklar veya organ nakli gibi durumlarda hayat kurtarıcı olan kortizon tedavileri, ne yazık ki avasküler nekroz için en bilinen risk faktörüdür. Kortizonun vücuttaki yağ metabolizmasını bozarak kanda küçük yağ damlacıklarının dolaşmasına neden olduğu ve bu damlacıkların kemiğin incecik damarlarını tıkayabildiği düşünülmektedir. Ayrıca kemik iliğindeki yağ hücrelerinin sayısını ve boyutunu artırarak kemik içi basıncı yükselttiği de bilinen bir gerçektir. Benzer şekilde aşırı alkol tüketiminin de kortizona benzer mekanizmalarla kan yağlarını artırdığı ve kemik iliğinde yağlanmaya yol açtığı düşünülmektedir. Bazen de tüm araştırmalara rağmen altta yatan hiçbir neden bulunamaz; bu duruma “idiopatik” (nedeni bilinmeyen) avasküler nekroz adı verilir.
Vücutta En Sık Hangi Eklemler Avasküler Nekrozdan Etkilenir?
Avasküler nekroz, vücudun belirli eklemlerini daha çok sevme eğilimindedir. Bu durum o eklemlerin hem mekanik olarak ne kadar yük taşıdığına hem de kanlanma yapılarının ne kadar hassas olduğuna bağlıdır. Vücutta en sık etkilenen bölgeler sırasıyla şunlardır:
- Kalça eklemi (femur başı)
- Omuz eklemi (humerus başı)
- Diz eklemi (genellikle uyluk kemiğinin iç tarafı)
- Ayak bileği eklemi (talus kemiği)
- El bileği (skafoid ve lunatum kemikleri)
Kalça eklemi (femur başı), bu hastalığın açık ara en sık görüldüğü yerdir. Bunun iki temel sebebi vardır. Birincisi, kalça ekleminin vücudun neredeyse tüm ağırlığını taşıyan ana yük merkezlerinden biri olmasıdır. İkincisi ve daha önemlisi ise femur başının kanlanmasının doğası gereği çok zayıf olmasıdır. Femur başına kan getiren damarların sayısı oldukça sınırlıdır ve bu damarların hasar görmesi durumunda kan akışını telafi edecek alternatif bir damar ağı (kollateral dolaşım) neredeyse hiç yoktur. Bu durum femur başının kanlanmasını tek giriş-çıkışı olan bir çıkmaz sokağa benzetmemize neden olur; o yolda bir tıkanıklık olduğunda içerideki her şey etkilenir. Nekroz da genellikle başın en çok yük binen ve en hassas olan ön-dış (anterolateral) kısmında başlar.
Avasküler Nekroz Belirtileri Nelerdir?
Avasküler nekrozun en aldatıcı yönlerinden biri, hastalığın erken evrelerinde genellikle tamamen sessiz ve belirtisiz ilerlemesidir. Kemik içinde yıkım başlamışken hasta günlük hayatına hiçbir ağrı veya şikayet olmadan devam edebilir. Bu sessiz dönem, ne yazık ki çoğu zaman tanının gecikmesine ve hastalığın ilerlemesine neden olur. Hastalık kemikte yapısal değişikliklere yol açmaya başladığında ise belirtiler ortaya çıkar. Hastaların hekime başvurmasına neden olan en yaygın belirtiler şunlardır:
- Yavaş yavaş başlayan ve zamanla artan kasık ağrısı
- Kalçanın yanına, dize veya uyluğun ön kısmına yayılan ağrı
- Özellikle yük verme ile (yürüme, merdiven çıkma) artan ağrı
- İstirahat halinde bile devam eden ağrı
- Gece uykudan uyandıran ağrı
- Yürürken topallama veya sekmeye başlama
- Eklem hareketlerinde, özellikle bacağı içe döndürmede kısıtlılık ve ağrı
Kalça eklemi tutulumunda en tipik şikayet, kasık bölgesinde hissedilen derin ve sızlayıcı bir ağrıdır. Bu ağrı başlangıçta hafif olabilir ve sadece uzun yürüyüşler sonrası ortaya çıkabilir. Ancak zamanla sürekli hale gelir. Bu hastalığın en önemli ipuçlarından biri, istirahat ve gece ağrısının varlığıdır. Normalde basit bir eklem kireçlenmesinde ağrı daha çok hareketle artar ve dinlenince azalır. Ancak avasküler nekrozda, kemik içindeki yüksek basınca bağlı olarak dinlenme sırasında, hatta gece yatarken bile ağrı devam edebilir. Bu hekim için çok önemli bir uyarı işaretidir. Hastalık ilerleyip kemikte çökme başladığında ise hastalar ağrıdan kaçınmak için farkında olmadan topallamaya başlar ve eklem hareketleri giderek kısıtlanır. Özellikle kalça ekleminin içe doğru döndürülmesi hareketi, genellikle ilk kısıtlanan ve en ağrılı olan harekettir.
Avasküler Nekroz Tanısı Nasıl Konulur?
Doğru tanıya ulaşmak, hastanın anlattığı hikayenin, detaylı bir fizik muayenenin ve modern görüntüleme yöntemlerinin bir araya getirilmesiyle mümkün olur. Bu bir yapbozun parçalarını birleştirmek gibidir ve her bir parça, doğru teşhis ve tedavi planı için hayati önem taşır.
Tanı sürecinde ilk adım, hastayı dikkatle dinlemektir. Ağrının ne zaman başladığı, karakteri, hangi hareketlerle artıp azaldığı gibi detaylar sorgulanır. En önemlisi, kortizon kullanımı, alkol tüketimi, geçirilmiş bir kaza veya altta yatan sistemik bir hastalık gibi tüm risk faktörleri ayrıntılı olarak öğrenilir. Ardından yapılan fizik muayenede, eklem hareket açıklığı, ağrılı olan hareketler ve yürüme paterni değerlendirilir.
Ancak kesin tanı için görüntüleme yöntemleri şarttır.
- Röntgen (X-ray): Kalça ağrısı şikayetinde ilk istenen tetkik genellikle röntgendir. Ancak röntgen, avasküler nekrozun erken evrelerinde (ilk birkaç ay) tamamen normal görünebilir. Bu nedenle normal bir röntgen sonucu, bu hastalığın olmadığı anlamına gelmez. Hastalık ilerlediğinde, kemikteki yoğunluk değişiklikleri veya kistik alanlar görülebilir. En kritik röntgen bulgusu ise “hilal belirtisi” (crescent sign) olarak adlandırılan, kıkırdağın hemen altında oluşan ince bir kırık çizgisidir. Bu çökmenin başladığının kesin bir işaretidir.
- Manyetik Rezonans (MR): Avasküler nekroz tanısında altın standart MR görüntülemedir. MR’ın en büyük üstünlüğü, hastalığı henüz röntgende hiçbir belirti yokken, yani en erken evredeyken bile saptayabilmesidir. Duyarlılığı ve özgüllüğü %100’e yakındır. Bu bize eklemi kurtarma tedavileri için en değerli zamanı kazandırır. MR, kemik iliğindeki ödemi, ölü kemik alanının sınırlarını ve hastalığın yaygınlığını net bir şekilde gösterir.
- Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Kemik Sintigrafisi: BT, özellikle kemikteki çökmenin boyutunu ve eklem yüzeyindeki hasarın derecesini üç boyutlu olarak değerlendirmek için kullanılır. Kemik sintigrafisi ise kemiğin kanlanmasını gösteren fonksiyonel bir testtir. MR kadar detaylı olmasa da erken tanıda yardımcı olabilir.
Avasküler Nekroz Hastalığının Şiddeti Nasıl Sınıflandırılır?
Hastalığın evresini belirlemek, hangi tedavinin ne zaman uygulanacağına karar vermek için kritik öneme sahiptir. Tıpkı bir yol haritası gibi, evreleme sistemleri bize nerede olduğumuzu ve hangi yoldan gitmemiz gerektiğini gösterir. Bu sınıflandırmalardaki en temel ve tedaviyi kökten değiştiren ayrım, hastalığın “çökme öncesi” (pre-collapse) evrede mi yoksa “çökme sonrası” (post-collapse) evrede mi olduğudur.
Çökme öncesi evre, femur başının yapısal bütünlüğünün henüz korunduğu, yani küresel şeklinin bozulmadığı dönemi ifade eder. Bu eklemi kurtarmaya yönelik tedavilerin (eklem koruyucu cerrahiler) uygulanabileceği değerli bir fırsat penceresidir. Bu evrede amaç hastalığın ilerlemesini durdurmak ve kemikteki çöküşü engellemektir.
Çökme sonrası evre ise, femur başının üzerindeki yüke dayanamayıp yapısal olarak çöktüğü, küresel şeklini kaybettiği ve eklem yüzeyinin düzensizleştiği dönemi tanımlar. Bu noktadan sonra, eklemi kurtarmaya yönelik tedavilerin başarı şansı kalmaz. Tedavinin odağı, artık hasar görmüş eklemin yapay bir eklemle (protez) değiştirilmesine kayar. Bu evrede amaç ağrıyı ortadan kaldırmak ve hastanın fonksiyonlarını geri kazandırmaktır. En sık kullanılan Ficat ve Arlet sınıflandırması, bu ilerlemeyi radyolojik bulgulara göre dört ana evreye ayırır.
Eklemde Çökme Olmadan Avasküler Nekroz Nasıl Tedavi Edilir?
Hastalığın çökme öncesi evrede yakalanması, tedavinin en başarılı olabileceği altın dönemdir. Bu aşamada uygulanan tedavilerin temel amacı, hastanın kendi doğal eklemini korumak, ağrıyı gidermek ve hastalığın ilerleyerek eklemin çökmesini engellemektir. Başarılı bir tedavi ile protez ameliyatı ihtiyacı yıllarca ertelenebilir, hatta tamamen ortadan kaldırılabilir.
Ameliyatsız tedavi seçenekleri genellikle tek başlarına yeterli olmaz.
- Yükten koruma (koltuk değneği kullanımı)
- Ağrı kesici ve anti-enflamatuar ilaçlar
- Kemik yıkımını yavaşlatan ilaçlar (bifosfonatlar)
Bu yöntemler semptomları hafifletebilse de hastalığın ilerlemesini durdurmada etkinlikleri sınırlıdır. Bu nedenle şikayeti olan ve orta-büyük boyutlu lezyonlara sahip hastalarda genellikle cerrahi tedavi önerilir. Günümüzde bu evredeki cerrahi yaklaşım sadece mekanik bir rahatlatmadan çok, biyolojik bir onarımı hedeflemektedir.
Core Decompression (Kemik İçi Basıncı Azaltma) Ameliyatı Nedir?
Bu avasküler nekroz için en temel eklem koruyucu cerrahi yöntemidir. Ameliyatın mantığı oldukça basittir: Kemiğin içindeki yüksek basıncı düşürerek kan dolaşımını rahatlatmak. Uyluk kemiğinin yan tarafından küçük bir kesi ile girilerek, femur başındaki ölü kemik alanına doğru bir veya birkaç tünel açılır. Bu işlem adeta basınçlı bir kazanın vanasını açarak içerideki basıncı boşaltmaya benzer. Bu sayede sıkışan damarlar rahatlar, kan akışı artar ve hastanın istirahat ağrısı hızla azalır. Ayrıca açılan bu tüneller, vücudun onarım hücrelerinin ve yeni kan damarlarının hasarlı bölgeye ulaşması için bir yol oluşturur.
Kök Hücre Tedavisi Bu Sürece Nasıl Yardımcı Olur?
Core decompression ameliyatı kemik içindeki basıncı düşürerek bir rahatlama sağlasa da hasarlı bölgeyi yeniden inşa edecek biyolojik bir uyarı vermez. İşte bu noktada modern tıbbın en heyecan verici gelişmelerinden biri olan kök hücre tedavisi devreye girer. Bu yaklaşım günümüzde çökme öncesi evre tedavisinde standart haline gelmiştir ve core decompression ameliyatının başarısını anlamlı derecede artırmaktadır.
İşlem sırasında, core decompression ile açılan tüneller boş bırakılmaz. Bunun yerine, hastanın kendi leğen kemiğinden (iliak kanat) özel bir iğne yardımıyla alınan kemik iliği, bu tünellere enjekte edilir. Alınan bu kemik iliği, ameliyathanede özel bir santrifüj cihazından geçirilerek, kemik ve damar yapma potansiyeli en yüksek olan mezenkimal kök hücreler ve diğer onarıcı hücreler açısından zenginleştirilir. Bu konsantre, adeta bir “onarım ekibi” gibi hasarlı bölgeye yerleştirilir. Bu kök hücreler, ölü kemik alanına enjekte edildiğinde, orada hem yeni kemik hücrelerine hem de yeni kan damarlarını oluşturan hücrelere dönüşerek aktif bir iyileşme süreci başlatırlar.
Kök hücre tedavisinin core decompression ameliyatına eklenmesinin kanıtlanmış faydaları şunlardır:
- Daha etkili ve uzun süreli ağrı kontrolü sağlar
- Femur başında çökme riskini anlamlı derecede düşürür
- Hastalığın radyolojik olarak ilerlemesini yavaşlatır
- Kalça ekleminin kurtulma (proteze gitmeme) oranını artırır
Yapılan çok sayıda bilimsel çalışma, kök hücre ile güçlendirilmiş core decompression tedavisinin, tek başına yapılan işleme göre çok daha üstün sonuçlar verdiğini net bir şekilde ortaya koymuştur.
Eklemde Çökme Geliştikten Sonra Avasküler Nekroz Nasıl Tedavi Edilir?
Hastalık ilerleyip femur başında çökme meydana geldiğinde, oyunun kuralları tamamen değişir. Bu aşamada, eklemin yapısal bütünlüğü geri döndürülemez bir şekilde bozulmuştur ve eklem koruyucu cerrahilerin başarı şansı artık kalmamıştır. Çökmüş bir eklemi kurtarmaya çalışmak, temelden hasar görmüş bir binayı sadece sıva yaparak onarmaya çalışmaya benzer; sonuç hüsran olacaktır. Bu nedenle çökme sonrası evrede, tedavinin odağı ve amacı değişir. Artık hedef, hasarlı eklemi tamamen değiştirerek ağrıyı ortadan kaldırmak, hareket kabiliyetini geri kazandırmak ve hastanın yaşam kalitesini yeniden yükseltmektir. Bu evredeki en güvenilir ve kesin tedavi yöntemi eklem protezi (artroplasti) ameliyatıdır.
Neden Protez Ameliyatı Kaçınılmaz Hale Gelir?
Çökmüş bir eklem yüzeyi, pürüzsüzlüğünü kaybetmiş ve düzensiz hale gelmiştir. Bu durum her adımda şiddetli ağrıya, takılmaya ve hareket kısıtlılığına neden olur. Total kalça protezi ameliyatında, hem çökmüş olan femur başı hem de onun karşısındaki aşınmış olan yuva (asetabulum), yüksek teknoloji ürünü metal, polietilen veya seramik implantlarla değiştirilir. Bu adeta bozuk bir kapı menteşesini yenisiyle değiştirmek gibidir; sonuçta ağrısız ve pürüzsüz bir hareket yeniden sağlanır. Modern total kalça protezleri, ilerlemiş avasküler nekroz tedavisinde son derece başarılıdır ve hastaların ağrılarını neredeyse tamamen ortadan kaldırarak normal ve aktif bir hayata dönmelerini sağlar.
Genç Hastalarda Protez Ameliyatı Yapılırken Nelere Dikkat Edilir?
Avasküler nekroz hastalarının önemli bir kısmı, tipik kireçlenme hastalarına göre çok daha genç yaşlardadır (bazen 30’lu veya 40’lı yaşlarda). Bu durum “genç hasta ikilemi” olarak adlandırılan özel bir zorluğu beraberinde getirir. Genç ve aktif bir hastaya takılan protez, daha uzun yıllar boyunca daha yüksek bir mekanik yüke maruz kalacaktır. Bu protezin zamanla aşınması, gevşemesi ve ileriki yıllarda revizyon (değiştirme) adı verilen ikinci bir ameliyat gerektirme riskini artırır. Her revizyon ameliyatı bir öncekinden daha karmaşık ve potansiyel olarak daha risklidir. İşte bu gerçek, hastalığı çökme öncesi evrede yakalamanın ve kök hücre tedavisi gibi eklem koruyucu yöntemleri sonuna kadar denemenin ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gözler önüne serer. Genç hastalarda protez kararı alındığında ise, mümkün olan en dayanıklı implantlar ve yüzeyler (seramik, ileri teknoloji polietilen gibi) tercih edilir ve hastayla protezin ömrü hakkında gerçekçi beklentiler konuşulur.

Among the orthopedic doctors in Ankara, Prof. Dr. Murat Demirel completed his primary education at Ankara Kavaklıdere Primary School, and his secondary and high school education at Ankara Atatürk Anatolian High School. In 1998, he graduated from Ankara University Faculty of Medicine, and completed his residency, which he began at Ankara Numune Training and Research Hospital 1st Orthopedics and Traumatology Clinic, in 2004.
Prof. Dr. Demirel continued his academic studies within the Ankara University Institute of Health Sciences and is recognized for his expertise in orthopedics and traumatology. Throughout his professional career, he has carried out numerous surgical operations, academic publications, and scientific studies.