Kalça artroplastisi enfeksiyonu, protez çevresinde bakteriyel kolonizasyon sonucu gelişen ve eklem fonksiyonunu ciddi biçimde etkileyen bir komplikasyondur. Erken tanı, protez bütünlüğünü korumak ve sepsis riskini azaltmak için kritik öneme sahiptir.

Kalça protezi enfeksiyonu belirtileri, artan ağrı, ısı artışı, kızarıklık ve tekrarlayan şişlik gibi inflamatuar bulgularla ortaya çıkar. Hastalarda yürüme güçlüğü belirginleşirken laboratuvar ve fizik muayene bulguları klinik şüpheyi güçlendirir.

Kalça artroplastisi enfeksiyonu tanısı, kan testlerinde enfeksiyon göstergelerinin değerlendirilmesi ve eklem sıvısı analizinin yapılmasıyla desteklenir. Görüntüleme yöntemleri, protez çevresindeki yapısal değişiklikleri ve olası gevşemeyi ortaya koyar.

Kalça protezi enfeksiyonu tedavisi, enfeksiyonun evresine göre antibiyotik uygulaması, debridman veya protez değişimi gibi cerrahi yöntemlere dayanır. İki aşamalı revizyon, kalıcı enfeksiyon kontrolü ve uzun dönem eklem fonksiyonunun korunmasında etkili bir yaklaşım sunar.

Bilmeniz Gerekenler Bilgi
Tanım Kalça artroplastisi enfeksiyonu, kalça protezi ameliyatı sonrasında protez çevresinde gelişen bakteriyel enfeksiyondur. Bu enfeksiyonlar yüzeysel olabileceği gibi protez çevresine yerleşerek derin ve ciddi enfeksiyonlara da yol açabilir.
Görülme Sıklığı Primer kalça protezi ameliyatlarından sonra enfeksiyon oranı %1-2 civarındadır. Revizyon ameliyatlarında bu oran daha yüksektir.
Enfeksiyon Sınıflandırması Erken dönem: İlk 3 ay içinde gelişen enfeksiyon. Gecikmiş dönem: 3–24 ay arasında gelişen enfeksiyon. Geç dönem: 24 aydan sonra, genellikle kan yoluyla başka bir odaktan yayılan enfeksiyon.
Nedenleri En sık neden bakterilerdir (Staphylococcus aureus, koagülaz negatif stafilokoklar). Ameliyat sırasında, sonrasında ya da vücuttaki başka bir enfeksiyonun kan yoluyla proteze ulaşmasıyla gelişebilir.
Risk Faktörleri Diyabet, obezite, bağışıklık sistemi zayıflığı, romatoid artrit, sigara kullanımı, beslenme bozuklukları, önceki cerrahiler, ameliyat süresinin uzun olması.
Belirtiler Ameliyat bölgesinde ağrı, şişlik, kızarıklık, sıcaklık artışı, akıntı, ateş, yürüme güçlüğü. Kronik enfeksiyonlarda sadece ağrı olabilir.
Tanı Yöntemleri Fizik muayene, laboratuvar testleri (CRP, sedimantasyon, lökosit), aspirasyon (eklem sıvısı incelemesi), kan kültürleri, görüntüleme (radyografi, BT, nükleer tıp taramaları).
Tedavi Yaklaşımı Enfeksiyonun süresi, tipi ve hastanın genel durumuna göre planlanır. Amaç enfeksiyonun ortadan kaldırılması ve protezin korunması ya da gerektiğinde çıkarılmasıdır.
Tedavi Seçenekleri Debridman + antibiyotik + protezin korunması (DAIR): Erken enfeksiyonlarda uygulanabilir. Protez çıkarılması ve yeni protez uygulanması: En sık uygulanan yöntemdir; tek aşamalı veya iki aşamalı yapılabilir.
Tek Aşamalı Revizyon Enfekte protez çıkarılır, aynı seansta yeni protez yerleştirilir. Uygun hasta ve patojen seçimi şarttır.
İki Aşamalı Revizyon Enfekte protez çıkarılır, antibiyotikli spacer yerleştirilir. Enfeksiyon kontrol altına alındıktan sonra yeni protez takılır. En sık tercih edilen yöntemdir.
Antibiyotik Tedavisi Kültür sonucuna göre hedefe yönelik antibiyotik tedavisi uygulanır. Süre genellikle 6–12 haftadır.
Önleme Yöntemleri Steril cerrahi teknikler, profilaktik antibiyotik kullanımı, risk faktörlerinin kontrolü (kan şekeri düzenlenmesi, sigara bırakma vb.), cilt bütünlüğünün korunması.
Takip Enfeksiyon belirti ve bulguları açısından hastanın uzun süreli izlenmesi gerekir. Klinik değerlendirme ve laboratuvar testleriyle takip yapılır.
Prognoz Erken tanı ve uygun tedaviyle başarı şansı yüksektir. Gecikmiş ve kronik enfeksiyonlarda tedavi zorlaşabilir, yeniden cerrahi gereksinimi artar.

Kalça Artroplastisi Enfeksiyonu Nedir?

Kalça artroplastisi enfeksiyonu, kalça protezi ameliyatı sonrasında protez çevresinde gelişen ciddi bir enfeksiyon durumudur. Bu enfeksiyon, protezin etrafındaki yumuşak dokulara veya kemiğe yayılabilir ve zamanında müdahale edilmediğinde protezin kaybına yol açabilir. Enfeksiyon erken dönemde ortaya çıkabileceği gibi, ameliyattan aylar veya yıllar sonra da gelişebilir.

Enfeksiyonun Ortaya Çıkış Zamanı Tedavi Planını Nasıl Değiştirir?

Kalça protezi enfeksiyonlarında, şikayetlerin ameliyattan ne kadar süre sonra başladığı bizim için hayati bir veridir. Bu zamanlama, enfeksiyonun türünü, bakterinin davranış şeklini ve en önemlisi protezi kurtarıp kurtaramayacağımızı belirleyen temel faktördür. Tıbbi olarak biz bu süreci üç ana döneme ayırırız ve her dönemin tedavi stratejisi birbirinden tamamen farklıdır. Zamanlama, bakterinin oluşturduğu o koruyucu zırhın (biyofilm) ne kadar sertleştiği hakkında bize ipucu verir.

Erken Başlangıçlı Enfeksiyonlar: Bu grup, ameliyattan sonraki ilk üç ay içinde, hatta bazen ilk birkaç hafta içinde belirti veren enfeksiyonları kapsar. Genellikle ameliyat sırasında havadan veya ciltten yara yerine giren bakteriler sorumludur. Bu dönemde “Staphylococcus aureus” gibi oldukça agresif bakterilerle karşılaşırız. Ancak iyi haber şudur ki; bu dönemde bakterilerin oluşturduğu biyofilm tabakası henüz çok tazedir, yumuşaktır ve olgunlaşmamıştır. Bu da bize, protezi tamamen sökmeden, sadece bölgeyi temizleyerek enfeksiyonu yenme şansı tanır.

Gecikmiş Başlangıçlı Enfeksiyonlar: Genellikle 3 ay ile 1 yıl, bazen de 2 yıla kadar uzayan bir sürede ortaya çıkar. Bu enfeksiyonlar daha sinsi seyreder. Bakteriler daha yavaştır, belirtiler çok gürültülü olmayabilir. Hasta hafif bir ağrı veya protezde gevşeme hissiyle gelebilir. Biyofilm tabakası artık olgunlaşmaya başlamıştır.

Geç Başlangıçlı Enfeksiyonlar: Ameliyattan yıllar sonra, hiçbir sorun yokken aniden ortaya çıkan enfeksiyonlardır. Bu durum genellikle ameliyatla ilgili değildir. Vücudun başka bir yerindeki enfeksiyon odağından (örneğin diş apsesi, idrar yolu enfeksiyonu veya tırnak batması) kana karışan bakterilerin gelip proteze yapışmasıyla oluşur. Bu aşamada biyofilm çoktan yerleşmiştir ve tedavi stratejisi genellikle protezin değiştirilmesini gerektirir.

Hastanın Sigara ve Beslenme Alışkanlıkları Riski Nasıl Etkiler?

Enfeksiyonla mücadele denildiğinde akla ilk olarak ameliyathane koşulları gelse de aslında en büyük savunma hattı hastanın kendi vücut direncidir. Yapılan bilimsel çalışmalar hastanın fizyolojik durumunun, ameliyathanedeki pahalı havalandırma sistemlerinden çok daha belirleyici olduğunu göstermektedir. Vücudun bağışıklık sistemi güçlü olduğunda ve dokulara yeterli kan gittiğinde, bakterilerin tutunma şansı azalır. Bu nedenle ameliyat öncesi dönemde, hastaların değiştirebileceği risk faktörlerine odaklanmak hayati önem taşır.

Özellikle sigara kullanımı, iyileşme sürecini en çok baltalayan faktörlerin başında gelir. Sigara içen hastalarda, nikotinin damar büzücü etkisi nedeniyle dokulara giden oksijen miktarı ciddi oranda azalır. Oksijensiz kalan bir doku, ne yarayı iyileştirebilir ne de bakterilerle savaşabilir. Günde bir paketten fazla sigara içenlerde komplikasyon riski katlanarak artar. Bu sebeple, cerrahi planlamadan en az 4 ila 8 hafta önce sigaranın tamamen bırakılması, riskleri minimize etmek için şarttır. Benzer şekilde alkol tüketimi de bağışıklık sistemini baskıladığı için ameliyattan bir ay önce kesilmelidir.

Beslenme durumu da göz ardı edilmemelidir. Vücudun savunma mekanizmasının yakıtı vitaminler ve proteinlerdir. Özellikle D vitamini eksikliği, kemik ve bağışıklık sağlığı için kritik bir risktir ve ameliyat öncesinde mutlaka düzeltilmelidir. Ayrıca vücudun susuz kalmaması, böbreklerin toksinleri atabilmesi ve kan dolaşımının sağlıklı devam etmesi için gereklidir.

Hastaların ameliyat öncesinde dikkat etmesi gereken ve riski artıran bazı faktörler şunlardır:

  • Sigara kullanımı
  • Alkol tüketimi
  • Yetersiz sıvı alımı
  • D vitamini eksikliği
  • Dengesiz beslenme
  • Kontrolsüz kan şekeri

Ameliyat Sırasında Enfeksiyon İçin Hangi Önlemler Alınır?

Ameliyathanede aldığımız önlemler dış dünyadan gelebilecek bakteri tehdidini sıfıra indirmeyi amaçlar. Bu süreç hastanın cildinin hazırlanmasıyla başlar. Cilt üzerinde doğal olarak bulunan bakterilerin ameliyat alanına girmesini engellemek için, Klorheksidin gibi güçlü antiseptik solüsyonlarla çok titiz bir temizlik yapılır. Bu solüsyonlar ciltteki bakteri kolonilerini azaltarak cerrahi alan enfeksiyonu riskini düşürür.

Bunun yanı sıra cerrahi başlamadan hemen önce damardan uygulanan koruyucu antibiyotik tedavisi standart bir prosedürdür. Bu sayede ameliyat sırasında kanda yüksek dozda antibiyotik dolaşır ve olası bir bakteri sızmasına karşı ilk savunma hattını oluşturur. Ayrıca protezi kemiğe sabitlemek için kullandığımız kemik çimentosunun içine antibiyotik karıştırarak, protez çevresinde lokal bir koruma kalkanı yaratırız.

Teknoloji konusuna gelince, bazen hastalar ameliyathanedeki hava akım sistemlerini merak ederler. Laminar Hava Akımı (LAF) gibi yüksek maliyetli havalandırma sistemleri teorik olarak havayı temizlese de güncel kanıtlar bu sistemlerin tek başına enfeksiyonu önlemede mucizevi bir etkisi olmadığını göstermektedir. Eğer temel temizlik kuralları, antibiyotik kullanımı ve hasta hazırlığı doğru yapılmazsa, en pahalı havalandırma sistemi bile enfeksiyonu engelleyemez. Bu nedenle odak noktamız her zaman kanıtlanmış temel cerrahi disiplinlerdir.

Tanı Koymak İçin Hangi Testler Yapılır?

Kalça protezi enfeksiyonunun tanısı bazen oldukça zorlayıcı olabilir. Her hastada ateş, kızarıklık veya akıntı gibi bariz belirtiler görülmez. Bazen tek belirti, hastanın “Kalçamda bir rahatsızlık hissediyorum” demesidir. Bu nedenle tanıda tek bir teste güvenmeyiz; bir dizi incelemeyi birleştirerek sonuca ulaşmaya çalışırız. Süreç detaylı bir fizik muayene ve hasta hikayesi ile başlar.

İlk aşamada kan tahlillerine başvururuz. Vücutta bir iltihap olduğunda kandaki bazı değerler yükselir. Ancak bu değerlerin yüksek olması kesinlikle protez enfeksiyonu olduğu anlamına gelmez; basit bir diş iltihabı veya idrar yolu enfeksiyonu da bu değerleri yükseltebilir. Bu yüzden kan tahlilleri bize sadece bir şüphe verir, kesin kanıt sunmaz.

Tanı için kullanılan temel yöntemler şunlardır:

  • Fizik muayene
  • CRP testi
  • Sedimantasyon testi
  • Eklem sıvısı aspirasyonu
  • Röntgen görüntüleri

Kesin tanıya en çok yaklaştığımız yöntem eklemden sıvı örneği alınmasıdır. Ultrason veya röntgen eşliğinde ince bir iğne ile kalça eklemine girilerek sıvı çekilir. Bu sıvı laboratuvarda incelenerek içindeki hücre sayısı sayılır ve bakteri üretilmeye çalışılır.

Doktorlar Enfeksiyon Tanısında Hangi Kriterlere Bakar?

Tanıda standardizasyonu sağlamak ve hatayı en aza indirmek için dünya genelinde kabul görmüş bilimsel kriterleri kullanırız. 2018 yılında Kas İskelet Enfeksiyon Derneği (MSIS) tarafından belirlenen bu kriterler, bize matematiksel bir kesinlik sağlar. Bu sisteme göre enfeksiyon tanısı koymak için iki ana yoldan biri yeterlidir.

Birincisi ve en net olanı, protezden cilde kadar uzanan ve dışarıya cerahat akıtan bir kanalın (fistül) varlığıdır. Bu durumda başka teste gerek kalmaz, enfeksiyon kesindir. İkincisi ise, eklemden alınan en az iki farklı örnekte aynı bakterinin üremesidir.

Eğer bu iki “Ana Kriter” yoksa, “Minör Kriterler” adı verilen bir puanlama sistemine başvururuz. Her bir bulguya belirli bir puan verilir ve toplam puan belirli bir eşiği geçerse “Enfeksiyon Var” deriz. Bu sistem, gereksiz yere ameliyat yapılmasını önlediği gibi, sinsi seyreden enfeksiyonların da gözden kaçmasını engeller.

Puanlamada kullanılan bazı minör kriterler şunlardır:

  • Eklem sıvısında lökosit artışı
  • Pozitif Alfa-Defensin testi
  • Yüksek kan CRP düzeyi
  • Yüksek D-dimer düzeyi
  • Ameliyat sırasında cerahat görülmesi

Görüntüleme Yöntemleri Her Zaman Doğru Sonuç Verir mi?

Röntgen filmleri bize kemik ve protez ilişkisi hakkında bilgi verir, protezin gevşeyip gevşemediğini gösterir ancak erken dönem enfeksiyonu göstermekte yetersiz kalır. Bu noktada ileri görüntüleme yöntemleri devreye girer. Ancak her yöntem her zaman güvenilir değildir. Özellikle çok popüler olan PET-CT taraması, protez cerrahisinden sonraki ilk bir yıl içinde yanıltıcı sonuçlar verebilir. Ameliyat sonrası iyileşme dokusu da PET taramasında tıpkı enfeksiyon gibi parlayabilir ve bu da “yalancı pozitif” dediğimiz duruma, yani enfeksiyon yokken varmış gibi görünmesine neden olur.

Bu nedenle kronik ve şüpheli vakalarda daha spesifik bir yöntem olan “İşaretli Lökosit Sintigrafisi” tercih edilir. Bu yöntemde hastanın kanı alınır, beyaz kan hücreleri laboratuvarda işaretlenir ve hastaya geri verilir. Enfeksiyon varsa bu hücreler o bölgeye hücum eder ve filmde sadece o bölge parlar. Bu yöntem tanısal doğruluğu oldukça yüksek (%80-98 arası) bir tetkiktir.

Cerrahi Tedavi Seçeneklerine Nasıl Karar Verilir?

Enfeksiyon tanısı kesinleştikten sonra tedavi planı yapılır. Buradaki temel amaçlarımız enfeksiyonu kurutmak, ağrıyı gidermek ve hastanın yürüme fonksiyonunu geri kazandırmaktır. Ancak her hasta için tek bir doğru ameliyat yoktur. Hangi cerrahi yöntemin seçileceğine karar verirken bir “Karar Matriksi” kullanırız. Bu matriks, hastanın durumunu ve enfeksiyonun özelliklerini analiz ederek bizi en doğru yola yönlendirir.

Örneğin hasta çok yaşlı ve ameliyatı kaldıramayacak durumdaysa bazen sadece baskılayıcı antibiyotik tedavisi veya protezin tamamen çıkarılıp yenisinin takılmadığı kurtarıcı cerrahiler düşünülebilir. Ancak hedefimiz genellikle protezi kurtarmak veya yenilemektir.

Karar verirken dikkate aldığımız temel faktörler şunlardır:

  • Semptomların süresi
  • Protezin stabilitesi
  • Bakteri türü
  • Hastanın bağışıklık durumu
  • Yumuşak doku kalitesi

Protezi Çıkarmadan Enfeksiyonu Temizlemek Mümkün mü?

Evet, mümkündür ancak bu seçenek sadece çok dar bir hasta grubu için geçerlidir. “DAIR” (Debridman, Antibiyotik ve İmplantın Korunması) olarak adlandırılan bu yöntemde protez yerinden sökülmez. Sadece protezin hareketli başlık kısmı ve plastik ara parçası değiştirilir, eklem içi bol suyla yıkanır ve enfekte dokular temizlenir.

Bu yöntemin başarılı olabilmesi için enfeksiyonun “Erken Başlangıçlı” olması (genellikle ilk 3-4 hafta) şarttır. Çünkü bu süreden sonra bakterilerin oluşturduğu biyofilm tabakası o kadar sertleşir ki yıkama işlemiyle temizlenemez hale gelir. Ayrıca bu yöntemi uygulayabilmek için protezin kemiğe hala sıkıca tutunmuş olması ve enfeksiyona neden olan bakterinin antibiyotiklere duyarlı, yani “kolay öldürülebilir” bir tür olması gerekir. Eğer biyofilm olgunlaşmışsa, DAIR yöntemi genellikle başarısız olur ve enfeksiyon nükseder.

İki Aşamalı Revizyon Ameliyatı Nedir ve Neden Altın Standarttır?

Eğer enfeksiyon yerleşmişse, bakteri dirençliyse veya hastanın genel durumu riskliyse, uyguladığımız en güvenilir yöntem “İki Aşamalı Revizyon” cerrahisidir. Bu yöntem dünya genelinde enfeksiyonu temizleme başarısı en yüksek (%80-100) olan yaklaşımdır. Adından da anlaşılacağı üzere tedavi süreci iki ayrı ameliyatı içerir:

Birinci Aşama: İlk ameliyatta, enfekte olmuş protezin tamamı çıkarılır. Enfeksiyonun yayıldığı tüm ölü dokular ve kemik yüzeyleri titizlikle temizlenir. Protezin çıkarıldığı boşluğa, içinde yüksek doz antibiyotik bulunan ve kemik çimentosundan yapılan geçici bir “speyser” (spacer – yer tutucu) yerleştirilir. Bu speyser, bacağın kısalmasını önler, kasların boyunu korur ve en önemlisi içeriden sürekli antibiyotik salgılayarak enfeksiyonu yerinde bombalar.

Bekleme Dönemi: Hasta bu geçici speyser ile belirli bir süre (genellikle 6 ila 12 hafta) yaşar. Bu süreçte damardan veya ağızdan antibiyotik tedavisi devam eder. Amacımız, vücudu bakterilerden tamamen arındırmaktır. Kan değerleri normale dönene ve yara tamamen iyileşene kadar sabırla beklenir.

İkinci Aşama: Enfeksiyonun tamamen geçtiğinden emin olunduğunda hasta ikinci kez ameliyata alınır. Geçici speyser çıkarılır, son bir temizlik yapılır ve kalıcı, temiz protez yerleştirilir. Bu yöntem biyolojik bir temizlik arası vererek yeni protezin steril bir ortama yerleştirilmesini sağladığı için en güvenli yoldur.

İki aşamalı revizyonu zorunlu kılan durumlar şunlardır:

  • Sistemik sepsis hali
  • Tanımlanamayan bakteri varlığı
  • Dirençli bakteri türleri
  • Sinüs yolu varlığı
  • Yetersiz yumuşak doku

Antibiyotik Tedavisi Ne Kadar Sürmelidir?

Cerrahi işlem ne kadar başarılı geçerse geçsin, gözle görülmeyen bakterileri yok etmek için uzun soluklu bir antibiyotik tedavisi şarttır. Genel kabul görmüş protokol, cerrahi sonrası toplamda 12 haftalık bir tedavi sürecini öngörür. Bu süreç genellikle hastanede damar yoluyla başlar. İlk 2 haftalık yoğun tedavinin ardından, hastanın durumuna ve bakterinin türüne göre ağızdan alınan haplara geçilir.

Antibiyotik seçiminde en önemli kural, “hedefe yönelik” atış yapmaktır. Rastgele antibiyotik kullanımı başarısızlığa yol açar. Ameliyat sırasında alınan doku kültürlerinde üreyen bakteriye özel ilaçlar seçilir. Özellikle protez enfeksiyonlarında sıkça karşılaştığımız Stafilokok bakterilerine karşı, biyofilm tabakasını delme yeteneği olan “Rifampin” gibi özel antibiyotikler tedaviye eklenir. Ancak bu güçlü ilaçlar, yara tamamen kapanıp kuruyana kadar başlanmaz.

Lokal Antibiyotik Uygulamaları Nasıl Fayda Sağlar?

Sadece ağızdan veya damardan verilen antibiyotikler, kan dolaşımının zayıf olduğu protez çevresindeki ölü dokulara veya kemik boşluklarına yeterince ulaşamayabilir. Bu sorunu aşmak için “Lokal Antibiyotik Taşıyıcıları” kullanırız. Bu yöntem enfeksiyonun tam merkezine yüksek yoğunlukta antibiyotik bırakmamızı sağlar.

Kemik çimentosu veya kalsiyum sülfat boncukları içine yüklenen antibiyotikler, cerrahi bölgeye yerleştirilir. Bu materyaller, içlerindeki ilacı yavaş yavaş çevreye salarlar. Bu sayede eklem içinde, damardan verilemeyecek kadar yüksek dozda antibiyotik yoğunluğuna ulaşılırken, ilaç kana karışmadığı için hastanın böbrekleri veya karaciğeri zarar görmez. Örneğin Vankomisin gibi ilaçlar haftalarca salınarak uzun süreli koruma sağlarken, Tobramisin gibi ilaçlar hızlı bir salınımla bakterilere ani bir darbe indirir. Bu kombinasyonlar cerrahın tecrübesine göre ayarlanır.

Sıkça Sorulan Sorular

Kalça artroplastisi sonrası enfeksiyon genellikle ne zaman ortaya çıkar?

Enfeksiyonlar genellikle ameliyattan sonraki ilk 3 ayda ortaya çıkar. Ancak bazı durumlarda geç dönem enfeksiyonlar da gelişebilir ve yıllar sonra bile protezin bulunduğu alanda sorunlara yol açabilir.

Kalça protezi enfeksiyonu hangi belirtilerle kendini gösterir?

Kalça bölgesinde şişlik, kızarıklık, sıcaklık artışı, akıntı ve şiddetli ağrı en yaygın belirtilerdir. Ateş ve hareket kısıtlılığı da enfeksiyonun sistemik etkilerini gösterebilir.

Kalça artroplastisi sonrası enfeksiyon riski kimlerde daha fazladır?

Diyabet hastaları, bağışıklık sistemi zayıf olanlar, obez bireyler, sigara kullananlar ve daha önce protez enfeksiyonu geçirmiş kişilerde enfeksiyon riski daha yüksektir.

Kalça protezi enfeksiyonu tanısı nasıl konur?

Fizik muayene bulguları, kan testlerinde yüksek CRP ve lökosit değerleri, eklem sıvısı analizi ve ileri görüntüleme yöntemleri tanı için kullanılır. Gerekirse enfekte alandan kültür alınarak kesin tanı konur.

Enfekte kalça protezine karşı hangi tedavi yöntemleri uygulanır?

Erken dönemde antibiyotik ve cerrahi yıkama yeterli olabilirken, geç dönem enfeksiyonlarda protezin çıkarılması ve yeni bir protez yerleştirilmesi (revizyon cerrahisi) gerekebilir.

Kalça protezi enfeksiyonu tedavisinde antibiyotikler nasıl kullanılır?

Enfeksiyonun cinsine göre uygun antibiyotik tedavisi genellikle damar yoluyla 4–6 hafta süreyle verilir. Bazı vakalarda tedavi süresi daha da uzayabilir ve ağızdan devam tedavisi gerekebilir.

Kalça artroplastisi enfeksiyonu tekrarlar mı?

Evet, özellikle tedavi tam uygulanmazsa ya da altta yatan risk faktörleri devam ederse enfeksiyon tekrarlayabilir. Bu nedenle tedavi sonrası yakın takip ve risk kontrolü önemlidir.

Kalça protezi enfeksiyonunun uzun vadeli sonuçları nelerdir?

Uzun süren enfeksiyonlar kemik kaybına, protez gevşemesine ve hareket kısıtlılığına neden olabilir. Tedavi edilmezse kalça fonksiyonları ciddi şekilde zarar görebilir ve yaşam kalitesi düşer.

Kalça protezi olan bir kişi enfeksiyondan korunmak için nelere dikkat etmelidir?

Diş tedavisi gibi girişimsel işlemler öncesinde antibiyotik kullanımı, hijyen kurallarına dikkat, diyabet kontrolü ve düzenli takip enfeksiyon riskini azaltmak açısından önemlidir.

Kalça artroplastisi sonrası enfeksiyon hastaneye yeniden yatış gerektirir mi?

Evet, enfeksiyonun şiddetine göre hastanede yatarak tedavi gerekebilir. Cerrahi müdahale ve damar içi antibiyotik tedavisi bu süreçte hastane ortamında yürütülür.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Call Now Button