Dizde kireçlenme, yani tıbbi adıyla osteoartrit, diz eklemini oluşturan kemiklerin ucundaki koruyucu ve kaygan yapı olan eklem kıkırdağının zamanla aşınması ve bozulması durumudur. Bu yaygın eklem rahatsızlığı, özellikle hareket sırasında ortaya çıkan diz ağrısı, eklemde sertlik ve hareket zorluğu gibi belirtilerle kendini gösterir. Kıkırdak dokusunun bu progressif kaybı, yaşam kalitesini doğrudan etkileyerek en basit günlük aktiviteleri bile meşakkatli hale getirebilir. Dolayısıyla bu durum sadece bir yaşlılık belirtisi değil eklem sağlığını ciddi şekilde tehdit eden ve yönetilmesi gereken biyolojik bir süreçtir.
Tedavi hakkında detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!
Yazı İçeriği
Dizde Kireçlenme Nedir ve Neden Gelişir?
Diz eklemini, iki kemiğin bir araya geldiği bir menteşe gibi düşünebilirsiniz. Bu kemiklerin uçları, pürüzsüz, parlak ve kaygan bir doku olan eklem kıkırdağı ile kaplıdır. Bu kıkırdağın görevi, tıpkı kaliteli bir arabanın amortisörleri gibi, hareket sırasında oluşan şokları emmek ve kemiklerin birbirine sürtünmeden, acısız bir şekilde kaymasını sağlamaktır. Dizde kireçlenme, işte bu değerli kıkırdak dokusunun zamanla yapısının bozulması, incelmesi ve aşınmasıdır.
Bu sadece basit bir “yıpranma” değildir; tüm eklemi etkileyen biyolojik bir süreçtir. Kıkırdak kendini yenileme yeteneğini kaybetmeye başladığında, vücut bu hasarı onarmaya çalışır. Ancak bu onarım süreci her zaman mükemmel olmaz. Vücut, eklem kenarlarında “osteofit” adını verdiğimiz küçük kemik çıkıntıları oluşturarak eklemi stabilize etmeye çalışır. Bu çıkıntılar, eklem hareketini daha da kısıtlayabilir ve ağrıya neden olabilir. Zamanla kıkırdak o kadar incelir ki altındaki kemik yüzeyler birbirine sürtünmeye başlar. İşte o derin, sızlayıcı ağrının ve hareket sırasında duyulan çıtırtı seslerinin asıl sebebi budur.
Kireçlenmeyi temel olarak iki ana başlık altında inceleyebiliriz:
Primer (Birincil) Kireçlenme: Bu en sık karşılaştığımız türdür. Altında yatan belirgin bir travma veya hastalık yoktur. Genellikle yıllar içinde eklemlerin doğal olarak yıpranması ve genetik yatkınlığın bir birleşimi olarak çoğunlukla 50 yaş sonrası ortaya çıkar.
Sekonder (İkincil) Kireçlenme: Bu durumda kireçlenmeyi tetikleyen belirli bir sebep vardır. Genç yaşta geçirilen bir spor yaralanması, eklem içi bir kırık, menisküs veya bağ yırtıkları, romatoid artrit gibi iltihaplı eklem hastalıkları veya doğuştan gelen bazı eklem yapı bozuklukları, normalden daha erken yaşta, hatta bazen 30’lu veya 40’lı yaşlarda bile kireçlenmeye zemin hazırlayabilir.
Peki, dizde kireçlenme riskini artıran faktörler nelerdir? Bazı faktörler kontrolümüz dışındayken, birçoğu yaşam tarzı değişiklikleri ile yönetilebilir:
- İleri yaş
- Kadın cinsiyeti (özellikle menopoz sonrası)
- Ailede kireçlenme öyküsü (genetik yatkınlık)
- Aşırı kilo veya obezite
- Geçirilmiş diz yaralanmaları (kırık, menisküs yırtığı, bağ kopması)
- Dizlere tekrarlayan yük bindiren meslekler veya sporlar
- Romatoid artrit gibi diğer eklem hastalıkları
- “O bacak” (parantez bacak) veya “X bacak” gibi dizilim bozuklukları
- Yetersiz kas gücü (özellikle uyluk kaslarında)
Özellikle aşırı kilo, en önemli ve aynı zamanda değiştirilebilir risk faktörüdür. Vücut ağırlığınızdaki her 1 kilogram fazlalık, yürürken dizlerinize yaklaşık 4 kilogramlık ek bir yük bindirir. Bu zaten yorgun olan bir eklemin daha da hızlı yıpranması anlamına gelir. Bu nedenle kilo kontrolü, kireçlenme yönetiminin temelini oluşturur.
Dizde Kireçlenmenin Belirtileri Nelerdir ve Ne Zaman Harekete Geçilmeli?
Diz kireçlenmesinin belirtileri genellikle sinsi bir şekilde başlar ve zamanla yavaş yavaş artar. Birçok hasta başlangıçta bu belirtileri “yaşlılığa” veya “yorgunluğa” bağlayarak önemsemeyebilir. Ancak bu işaretleri erken tanımak, etkili önlemler almak için kritik öneme sahiptir. En sık görülen diz kapağında kireçlenme belirtileri şunlardır:
- Ağrı
- Tutukluk
- Eklemden ses gelmesi (krepitus)
- Hareket kısıtlılığı
- Şişlik
- Hassasiyet
- Güçsüzlük ve güvensizlik hissi
Şimdi bu belirtileri biraz daha açalım. Ağrı, şüphesiz en rahatsız edici ve doktora başvurmaya iten en yaygın belirtidir. Başlangıçta sadece uzun yürüyüşler, merdiven inip çıkma veya çömelme gibi aktiviteler sırasında ortaya çıkar ve dinlenince geçer. Genellikle derin, sızlayıcı bir ağrı olarak tarif edilir. Hastalık ilerledikçe, kısa mesafeli yürüyüşler bile ağrılı hale gelebilir ve en sonunda ağrı istirahat sırasında, hatta gece uykudan uyandıracak şiddette olabilir.
Tutukluk ise özellikle sabahları uyandıktan sonra veya sinemada ya da uzun bir araba yolculuğunda olduğu gibi bir süre hareketsiz kaldıktan sonra hissedilen o ilk harekete başlama zorluğudur. Diz “paslanmış” gibi hissedilir. Bu sertlik hissi genellikle birkaç adım attıktan veya dizi birkaç kez büküp açtıktan sonra, genellikle 30 dakikadan daha kısa bir sürede yavaş yavaş çözülür.
Eklemden gelen sesler, yani krepitus, hastaları oldukça endişelendiren bir belirtidir. Dizi bükerken duyulan çıtırtı, gıcırdama veya sürtünme sesidir. Bu ses, pürüzsüzlüğünü kaybetmiş kıkırdak yüzeylerinin ve kemiklerin birbirine sürtünmesinden kaynaklanır. Her zaman ağrılı olmasa da kıkırdak hasarının bir göstergesidir.
Bu belirtiler günlük hayatınızı, örneğin çorabınızı giymeyi, arabadan inmeyi, alışveriş yapmayı zorlaştırmaya başladığında, ağrı nedeniyle sosyal aktivitelerden kaçındığınızı fark ettiğinizde veya gece ağrıları uykunuzu bölmeye başladığında mutlaka bir ortopedi ve travmatoloji uzmanına başvurma zamanı gelmiş demektir.
Dizde Kireçlenme Tanısı Uzman Bir Hekim Tarafından Nasıl Konulur?
Peki, bir doktora başvurduğunuzda sizi ne bekliyor? Dizde kireçlenme tanısı, teknolojik cihazlardan çok, tecrübeli bir hekimin yapacağı dikkatli bir değerlendirmeye dayanır. Süreç birkaç temel adımdan oluşur.
İlk ve en önemli adım, sizi dinlemektir. Tıbbi öykünüzü alırken şikayetlerinizin detaylarını öğrenmek isteriz. Ağrınızın ne zaman ve nasıl başladığı, nerede olduğu, günün hangi saatlerinde arttığı, ne tür hareketlerin onu tetiklediği gibi sorular, tanıya giden yolda bizim için en değerli ipuçlarını verir. Daha önce dizinizden bir yaralanma geçirip geçirmediğiniz, ailenizde benzer şikayetleri olan başka birinin olup olmadığı ve bu durumun günlük yaşamınızı ne ölçüde etkilediği gibi bilgiler tablonun bütününü görmemizi sağlar.
Sonrasında ise dikkatli bir fizik muayene gelir. Bu muayene sırasında bir dizi değerlendirme yapılır:
- Gözlem (İnspeksiyon)
- Elle muayene (Palpasyon)
- Hareket açıklığının değerlendirilmesi
- Kas gücünün testi
- Yürüyüş analizi
- Özel testler
Muayeneye genellikle her iki dizinizi karşılaştırarak başlarız. Dizde herhangi bir şişlik, gözle görülür bir şekil bozukluğu (“O bacak” veya “X bacak” gibi), kızarıklık veya kaslarda erime (atrofi) olup olmadığına bakarız. Ardından, dizinize dokunarak eklemde ısı artışı, hassas noktalar ve eklem içinde sıvı birikimi (efüzyon) olup olmadığını kontrol ederiz. Dizinizin ne kadar bükülüp ne kadar düzleşebildiğini ölçerek hareket açıklığınızdaki kısıtlılığı saptarız. Bu sırada elimizle dizi hareket ettirirken o tipik krepitus (çıtırtı) sesini hissetmeye çalışırız. Uyluk ön ve arka kas gruplarınızın gücünü değerlendirmek, ekleminizin ne kadar iyi desteklendiğini anlamamıza yardımcı olur. Yürüyüşünüzü gözlemleyerek topallama olup olmadığını veya yürüyüş mekaniğinizdeki bozulmaları analiz ederiz.
Bu klinik değerlendirme genellikle tanıyı koymak için yeterlidir. Ancak tanıyı doğrulamak ve kireçlenmenin derecesini, yani evresini belirlemek için görüntüleme yöntemlerinden faydalanırız. Bu noktada en sık başvurduğumuz yöntem röntgendir. Özellikle dize yük binerken, yani ayakta çekilen bir kireçlenmiş diz röntgeni, bize çok değerli bilgiler verir. Röntgen filmlerinde kıkırdak kaybının bir göstergesi olan eklem aralığındaki daralmayı, kemik kenarlarındaki sivri çıkıntıları (osteofitleri) ve kemiklerin birbirine sürtünmeye başladığı ileri evre bulguları net bir şekilde görebiliriz.
Manyetik Rezonans (MRG) ise kireçlenme tanısı için rutin olarak istenen bir tetkik değildir. Genellikle tanının belirsiz olduğu veya ağrınızın altında kireçlenmeye eşlik eden bir menisküs yırtığı, bağ hasarı veya kemik iliği ödemi gibi başka bir problemden şüphelendiğimiz durumlarda başvururuz.
Tedavi hakkında detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!
Dizde Kireçlenme İçin Ameliyatsız Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
“Dizde kireçlenmeye ne iyi gelir?” sorusunun cevabı, aslında tek bir sihirli hap veya iğnede değil birçok farklı yöntemin bir arada ve kişiye özel olarak uygulandığı kapsamlı bir tedavi planında yatar. Dizde kireçlenme tedavisi için hedefimiz, ağrıyı ortadan kaldırmak, fonksiyonları geri kazandırmak ve en önemlisi sizin yaşam kalitenizi artırmaktır. Ameliyat, genellikle en son çare olarak düşünülür. İlk adım her zaman ameliyatsız yöntemlerdir.
Yaşam Tarzı ve Egzersiz
Bu iki unsur, kireçlenme yönetiminin kesinlikle en önemli parçalarıdır. İlaçlar veya iğneler semptomları geçici olarak baskılayabilir, ancak yaşam tarzı değişiklikleri sorunun kökenine iner.
Kilo Kontrolü: Eğer fazla kilonuz varsa, tedaviye başlamak için atabileceğiniz en etkili adım budur. Kilo vermek, dizlerinize binen mekanik yükü azaltmanın yanı sıra yağ dokusundan salgılanan ve kıkırdak hasarını artıran iltihap moleküllerini de azaltır.
Doğru Egzersiz: “Ağrıyan dizle egzersiz mi yapılır?” diye düşünebilirsiniz. Kesinlikle evet! Hareketsizlik, kasların zayıflamasına, eklemin daha da sertleşmesine ve ağrının artmasına neden olan bir kısır döngüdür. Buradaki anahtar kelime “doğru” egzersizdir. Yüksek etkili, zıplamalı ve dize darbe bindiren sporlar yerine, ekleminize dost aktiviteler seçmelisiniz. Bazı önerilen egzersiz türleri şunlardır:
- Yüzme
- Su içi egzersizler (aqua gym)
- Sabit bisiklet
- Tempolu yürüme (yumuşak ve düz zeminde)
- Yoga
- Tai Chi
Fizik Tedavi: Bir fizyoterapist, sizin durumunuza özel bir egzersiz programı tasarlayabilir. Uyluk ön (kuadriseps), arka (hamstring) ve kalça kaslarını güçlendirmeye yönelik egzersizler, diz ekleminizin etrafında doğal bir “korse” oluşturarak dize binen yükü azaltır. Manuel terapi, bantlama teknikleri ve çeşitli cihazlar (TENS gibi) ağrı kontrolüne yardımcı olabilir.
İlaç Tedavileri
İlaçlar, özellikle ağrının şiddetlendiği alevlenme dönemlerinde hayatı kolaylaştırmak için kullanılır.
Ağrı Kesiciler: Başlangıç için parasetamol gibi basit ağrı kesiciler denenebilir.
Topikal İlaçlar: Doğrudan diz cildine sürülen ağrı kesici ve anti-inflamatuar özellikli kremler, jeller ve spreyler, özellikle hafif ve orta düzeydeki ağrılarda oldukça etkilidir. Sistemik yan etkileri daha az olduğu için güvenli bir seçenektir.
Non-Steroidal Anti-İnflamatuar İlaçlar (NSAİİ’ler): Bu ilaç grubu hem ağrıyı keser hem de kireçlenmeye eşlik eden eklem içi iltihabı (sinovit) baskılar. Ancak mide, böbrek ve kalp üzerinde potansiyel yan etkileri olabileceğinden, mutlaka hekim kontrolünde, en düşük etkili dozda ve mümkün olan en kısa süreyle kullanılmalıdırlar.
Eklem İçi Enjeksiyonlar
Ağızdan alınan ilaçların yetersiz kaldığı veya yan etkileri nedeniyle kullanılamadığı durumlarda, doğrudan diz ekleminin içine yapılan enjeksiyonlar etkili bir rahatlama sağlayabilir.
Kortizon Enjeksiyonları: Kortizon, çok güçlü bir anti-inflamatuar (iltihap giderici) ilaçtır. Eklem içine enjekte edildiğinde, özellikle dizde şişlik ve ısı artışının olduğu alevli dönemlerde ağrıyı hızla ve belirgin bir şekilde azaltır. Etkisi birkaç hafta ile birkaç ay arasında sürer. Ancak sık tekrarlanması kıkırdağa zarar verebileceğinden, genellikle bir yılda 3 defadan fazla yapılması önerilmez.
Hyaluronik Asit (Viskosuplementasyon): Halk arasında “jel iğnesi” veya “horoz ibiği iğnesi” olarak da bilinen bu yöntemde sağlıklı eklem sıvısının ana maddesi olan hyaluronik asit ekleme enjekte edilir. Amaç eklemin azalan kayganlığını ve şok emici özelliğini geri kazandırmaktır. Genellikle 1 ila 5 hafta arayla birkaç enjeksiyon şeklinde uygulanır ve etkisi 6 ay ile 1 yıl arasında sürebilir.
PRP (Trombositten Zengin Plazma): Bu vücudun kendi iyileşme potansiyelini kullanan biyolojik bir tedavi yöntemidir. Sizden alınan az miktarda kan, özel bir işlemden geçirilerek trombosit adı verilen onarıcı hücreler ve büyüme faktörleri açısından zengin bir plazma elde edilir. Bu plazma tekrar diz ekleminize enjekte edilir. Amaç bu büyüme faktörlerinin kıkırdak onarımını tetiklemesi ve eklem içindeki iltihabi ortamı yatıştırmasıdır. Özellikle erken ve orta evre kireçlenmelerde umut vadeden sonuçlar sunmaktadır.
Dizde Kireçlenme Ne Zaman Cerrahi Tedavi Gerektirir?
Ameliyatsız tedavi yöntemlerinin tamamı denenmesine rağmen, dizinizdeki ağrı günlük yaşam aktivitelerinizi yapmanıza engel olacak kadar şiddetliyse, gece uykunuzdan uyandırıyorsa ve yaşam kalitenizi ciddi anlamda düşürüyorsa, cerrahi tedavi bir seçenek haline gelir. Dizde kireçlenme için uygulanan birkaç farklı cerrahi yöntem vardır ve doğru ameliyatın seçimi; yaşınız, aktivite beklentiniz, kireçlenmenin yaygınlığı ve diziliminiz gibi birçok faktöre bağlıdır.
Artroskopi (Kapalı Ameliyat): Bu yöntemin genel diz kireçlenmesi tedavisindeki yeri artık neredeyse hiç kalmamıştır. Bilimsel çalışmalar kireçlenmiş bir dizi sadece “yıkayıp temizlemenin” uzun vadede plasebodan, yani sahte ameliyattan bir farkı olmadığını göstermiştir. Artroskopi, sadece kireçlenmeye eşlik eden ve dizde kilitlenmeye yol açan mekanik bir sorun (örneğin yırtık bir menisküs parçası) varsa düşünülebilir.
Yüksek Tibial Osteotomi (Kemik Düzeltme Ameliyatı): Bu eklemi koruyucu bir cerrahidir. Genellikle 65 yaşın altındaki daha genç ve aktif hastalar için uygundur. Özellikle bacakta “O bacak” (parantez bacak) deformitesi olan ve kireçlenmenin sadece dizin iç kısmında yoğunlaştığı durumlarda tercih edilir. Bu ameliyatta, kaval kemiğinin üst kısmına kontrollü bir kesi yapılarak bacağın açısı düzeltilir. Böylece vücut yükü, dizin aşınmış iç tarafından sağlıklı olan dış tarafına aktarılır. Bu ağrıyı etkili bir şekilde azaltır ve hastanın kendi eklemiyle yıllarca daha idare etmesini, protez ameliyatını ertelemesini sağlar.
Kısmi (Unikompartmantal) Diz Protezi: Bu da eklem koruyucu bir yaklaşımdır. Kireçlenme, dizin üç kompartımanından sadece birinde sınırlıysa (en sık iç kompartıman) uygulanır. Bu ameliyatta, dizin tamamı yerine sadece hasarlı olan o küçük bölümü, daha minimal bir protezle değiştirilir. Sağlam olan bağlar ve diğer kompartmanlar korunduğu için, dizin hareketi totale göre daha doğal hissedilir ve iyileşme süreci genellikle daha hızlıdır.
Total Diz Protezi: İleri evre, yaygın diz kireçlenmesi için altın standart tedavi yöntemidir. Bu ameliyatta, uyluk ve kaval kemiğinin aşınmış eklem yüzeyleri kesilip çıkarılır ve bu yüzeyler, metal ve özel bir plastik (polietilen) bileşenlerden oluşan yapay bir eklemle, yani protezle kaplanır. Total diz protezi, şiddetli kireçlenme ağrısını ortadan kaldırmada ve hastanın yürüme, merdiven çıkma gibi fonksiyonlarını geri kazanmasında son derece başarılı bir ameliyattır. Modern protezlerin ömrü 15-20 yılı aşabilmektedir ve bu ameliyat, hastaların yaşam kalitesinde devrim niteliğinde bir iyileşme sağlamaktadır.
Dizde Kireçlenme Ameliyatı Sonrası Beni Neler Bekliyor?
Diz protezi ameliyatı olmaya karar verdiyseniz, bilmeniz gereken en önemli şey, ameliyatın kendisi kadar ameliyat sonrası rehabilitasyon sürecinin de başarının anahtarı olduğudur. Bu sizin aktif katılımınızı gerektiren bir ortaklıktır. Ameliyat mekanik sorunu çözer, rehabilitasyon ise size fonksiyonlarınızı geri kazandırır.
İyileşme süreci genellikle aşamalara ayrılır ve her aşamanın farklı hedefleri vardır.
Ameliyat Sonrası İlk Birkaç Gün (Hastane Dönemi): Hedefimiz, sizi mümkün olan en kısa sürede, genellikle ameliyatın ertesi günü ayağa kaldırmaktır. Erken hareket, kan pıhtısı gibi ciddi komplikasyonları önlemek için hayati önem taşır. Fizyoterapist eşliğinde yürüteçle ilk adımlarınızı atar, yatakta yapabileceğiniz basit egzersizlere (ayak bileği pompalamak, dizi yatakta kaydırmak gibi) başlarsınız. Bu dönemde ağrı kontrolü ve yara bakımı ön plandadır.
İlk Birkaç Hafta (Eve Dönüş): Taburcu olduktan sonra rehabilitasyon süreci evde devam eder. Hedef, yürüteçten kurtulup bastona geçmek, dizin bükülme ve düzelme hareket açıklığını artırmak ve kas gücünü yavaş yavaş geri kazanmaktır. Sabit bisiklet, bu dönemde kontrollü bir şekilde hareket açıklığını artırmak için harika bir araçtır.
1-3 Ay Sonrası: Bu dönemde genellikle baston da bırakılır ve desteksiz yürümeye başlanır. Fizik tedavi programı, denge, dayanıklılık ve daha ileri güçlendirme egzersizleri ile zorlaşır. Günlük yaşam aktivitelerinin çoğunu bağımsız yapabilir hale gelirsiniz.
3 Ay ve Sonrası: İyileşme bu dönemde de devam eder. Kas gücü ve eklem fonksiyonları artmaya devam eder. Tam iyileşme ve ameliyattan maksimum faydayı görmek, kişiden kişiye değişmekle birlikte 6 aydan 1 yıla kadar sürebilir. Bu süreçte sabırlı olmak ve egzersiz programına sadık kalmak çok önemlidir.